Fransız kültürü için Paris, İngiliz kültürü için Londra, İtalyan kültürü için Roma ne ise, Türk kültürü için de İstanbul odur; kültür, sanat ve edebiyat bu merkezlerde harmanlanır, işlenir ve dünyaya açılır. Birer cazibe merkezi olan bu şehirler taşrada yaşayan aydınları, yazar ve sanatçıları mıknatıs gibi çekerler kendilerine. Kültür ve sanat hayatının yoğunlaştığı büyük şehirlerin sunacağı imkânlar ile taşra şehirlerinin imkânları mukayese bile edilemez. Seçkin üniversiteler, önemli sanat galerileri, büyük müzeler, zengin kütüphaneler, konser ve konferans salonları, medya vb. büyük şehirlerdedir. Tabii, en tanınmış kültür ve sanat adamları da bu şehirlerde yaşarlar.
Bütün bunlar elbette taşrada önemli kültür ve sanat adamlarının yetişmeyeceği anlamına gelmez. Özellikle iletişim imkânlarının gelişmesi, taşrada yaşayanların da bilgiye ulaşmalarını çok kolaylaştırmıştır. Teknolojiyle barışık bir yazar, nerede yaşarsa yaşasın, inanılmaz zenginlikte bir birikimi kullanma imkânına sahiptir. Bugün Erzurum, Maraş, Sivas, Kayseri, Konya, Bursa gibi Anadolu şehirlerinde çok canlı bir sanat ve kültür hayatının yaşandığını biliyorum. Büyük kültür merkezlerinin kültür ve sanat adamlarına büyük imkânlar sunarken büyük tuzaklar kurduğunu da unutmamak gerekir. Balzac’ın Sönmüş Hayaller üçlemesinin ikinci kitabı olan Taşralı Bir Büyük Adam Paris’te’yi okumuş olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlarlar.
***
Bunları, Sivas Hizmet Vakfı tarafından yayımlanan Hayat Ağacı dergisini ve bu derginin genel yayın yönetmeni olan Tekin Şener’in “Dil Bahçesinde Cümle Tarhları” alt başlığını taşıyan ve incelikli denemelerden oluşan Ötekiler Günü (Karakum Yayınları) isimli kitabını okurken düşündüm. 34. sayısına ulaşan ve her sayısında çocukluğumu ve ilk gençliğimi yaşadığım Sivas’ın eski zamanlarından haberler getiren Hayat Ağacı’nın benim için özel bir önemi var. Sivas’ın tarihi, kültürü, mimari mirası, beşerî dokusu, gelenekleri, görenekleri hakkında vukufla yazılmış yazılar, eski, nostaljik fotoğraflar ve profesyonelce çekilmiş yeni fotoğraflarla bezenerek büyük bir özenle hazırlanan Hayat Ağacı’nın her sayısında zevkli bir zaman yolculuğuna çıkıyorum.
Sivas’ın 1959 yılında uçaktan çekilmiş bir fotoğrafı hakkında Ahmet İzzet Göze ve Tekin Şener tarafından birlikte yazılmış yazının çok önemli bir “okuma” olduğunu söyleyebilirim. Esasen Hayat Ağacı, eski fotoğraflar üzerine çoğu A. Haluk Çağdaş tarafından yazılmış vukuflu yazılarla öne çıkan bir dergidir. Tekin Şener’in Ötekiler Günü’nde yer alan “Eski Fotoğraflar Yalan Söyler mi?” başlıklı uzun yazısındaki çarpıcı analizden de çok etkilendiğimi ifade etmeliyim. Şöyle diyor Tekin Şener:
“Bundan diyelim ki seksen sene önce fotoğraf çektirmek, az sayıda insanın bildiği, önem verdiği ve yapabildiği çok özel bir eylemdi (…) İnsanlar bu kadar özel bir fiile özenle hazırlanıyor, sadece kılık kıyafete değil, fona ve dekora da dikkat ediliyordu. Fotoğraf çekiminin törensel havası içinde de olabildiğine vurgulu ifadeler takınıyorlardı. Bu çekici oyuna, bu buğulu hatıraya mahsusen hazırlanan insanlar, belki olduklarından ziyade olmak istedikleri gibi görünüyorlardı. Biz şimdi onlara bakarken, gerçeğe değil de belki gerçeğin bir çeşit idealizasyonuna baktığımızı unutmamalıyız. Dijital çağa geçilinceye kadar fotoğraf törensel bir havada çekilir ve gündelik rutini değil, rutin dışı bir ânı gösterirdi.” (s. 27)
***
Hayat Ağacı’nın yeni sayısındaki ikinci yazı kelimenin asıl mânâsında bir kültür adamı, üslûp sahibi bir yazar olan Haluk Çağdaş’ın imzasını taşıyor. Sivas’ta 1960’larda yayımlanan Su isimli “aylık sanat-düşün dergisi”ni anlatan aziz dostum, yazısının sonuç bölümünde bu derginin “Sucular” diye anılan ve hiçbiri artık hayatta olmayan üç kurucusu, yani Hazım Zeyrek, Saadettin Çekinmez ve Kadim Şahin hakkında şunları söylüyor: “Bundan yaklaşık yarım asır öncesinde kültür ve sanat dünyamızdan ‘Su’ gibi akıp geçmiş olan bir dergiden aşinaları dışında kaç kişi haberdardır? Ve meraklıları dışında acaba kim bilir bu taşra dergisini türlü yokluklar ve yoksunluklar içinde büyük bir özveriyle bunca yıl çıkaran bir avuç aydının kimliğini ve kişiliğini?”
Su’nun çıktığı yıllarda ben henüz ortamektep talebesiydim, ama bazı sayıları elime geçerdi, okurdum. Sol-Kemalist çizgide yayın yapan bu derginin asıl istikametini belirleyen Hazım Zeyrek’ti ve o yıllarda Sivas’ta yaşayan Yavuz Bülent Bakiler’le aralarında tatlı bir çekişme sürüp giderdi. Haluk Çağdaş, Su’nun Sivas’ın sınırlarını aşmış bir dergi olduğunu söylüyor ki, doğrudur. Behçet Necatigil, Asım Bezirci, Cahit Külebi, Cemal Süreya, Mustafa Necati Sepetçioğlu, İlhan Geçer, Mehmet Önder gibi tanınmış imzalar bile Su’da zaman zaman görünmüşlerdir. Oktay Akbal’ın kısa bir bölümü iktibas edilen yazısında da Su’nun bu başarısı vurgulanıyor. Bu başarı, 1960’larda bile, biraz gayret edilirse, taşrada, taşranın sınırlarını aşmanın mümkün olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Haluk Çağdaş’ın yaptığı türden çalışmaların kültür ve edebiyat tarihimizin merkezde yaşayanlar tarafından fark edilemeyen zenginliklerini gün ışına çıkarması bakımından çok önemli buluyorum.
***
Anadolu’nun birçok şehrinde Hayat Ağacı gibi güzel şehir dergileri çıkıyor. Bu köşedeki eski yazılarımdan birinde bu dergilerden söz etmiştim. Çok beğendiğim şehir dergilerinden biri de Bursa Büyükşehir Belediyesi’nce çıkarılan Bursa’da Zaman dergisiydi. Bu derginin yayınına son verildiğini öğrendim ve çok üzüldüm. Bir ara Hayat Ağacı’nın yanını da durdurulmuştu, ama bu yanlış karardan dönüldü. Umarım Bursa’da Zaman da tez zamanda okuyucusuyla yeniden buluşur.
Hayat Ağacı’nının son sayısındaki yazılar elbette zikrettiklerinden ibaret değil. Merak edenler iletisim@hayatagacidergisi.com adresini kullanarak ilgililerle temasa geçebilirler. Bu güzel dergiyi Sivas dışında yaşayan bütün Sivaslılara hararetle tavsiye ediyorum. Tabii sevgili Tekin Şener’in kitabını da…