Şu sıralarda Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı, partili olup olmaması tartışılıyor ya, ister istemez Ahmet Ağaoğlu’nun Serbest Fırka Hatıraları’nda anlattığı bir hadiseyi hatırladım. Aslında siyasî meseleler üzerine yazmaya hiç heveslenmedim ama anlatacağım hadisenin kültüre taalluk eden bir tarafı da var.
Serbest Cumhuriyet Fırkası, Fethi Okyar tarafından Gazi’nin -soyadı kanunu henüz çıkmadığı için o yıllarda Reisicumhur, Gazi unvanıyla anılıyordu- arzusu üzerine kuruldu, dersem malumu ilam etmiş olurum. Ağaoğlu da bu partide onun emriyle yer almıştır. Ancak Gazi, Serbest Fırka’nın kısa sürede büyük bir taraftar kitlesi kazanarak iktidara yürümeye başladığını görünce ağırlığını Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan yana koyar. Bunun üzerine bu yeni partinin İstanbul Şubesi reisi Baltacıoğlu İsmail Hakkı Bey, “Bizim Taptığımız Mustafa Kemal” başlıklı bir fıkra yazar ve müzmin muhalif Arif Oruç’un gazetesi Yarın’ın 12 Ekim 1930 tarihli nüshasında neşreder.
Baltacıoğlu, Reisicumhur’u tarafsızlığa davet etmek maksadıyla yazdığı bu çok tuhaf fıkrada Phidias, Michel-Ange ve Delacroix gibi mazide kalan ressamların her halkasının natüralist, bugünkülerin anti-natüralist olduğunu, istikbalde ise sürrealist olunacağını iddia eder; ancak Ingres gibi intikal devrelerinde gelip geçmişin mirasını sırtlarında taşıyarak istikbalin imkânlarını hazırlayan ressamlar da vardır. “Tapılan Mustafa Kemal” de, Halk Fırkası’nın reisi olan değil, Ingres gibi “mazinin mirasını, yani Türk milletinin manevi kuvvetlerini taşıyan, Türk kavminin istikbalini yaratan ve Türk istikbalinde Türk milletine ebedi rehber olmak istidadını ve kuvvetini muhafaza eden Mutlak Mustafa Kemal’dir.”
***
Baltacıoğlu, bu fıkrasında Gazi’yi tarafsızlığa davet ederken aynı zamanda üzeri kapalı olarak Ankara’da benimsenen sanat anlayışını da eleştirmektedir. Gazi bu yazıdan çok rahatsız olur ve Baltacoğlu’na cevap yazma görevi, bir Çankaya sofrasında müstakbel Maarif Vekili Dr. Reşid Galib’e verilir. Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde 15 Ekim 1930 tarihinde neşredilen yazısında, küçümseyip aşağıladığı İsmail Hakkı Bey’e, Troya savaşından dönerken gemisi parçalanan Ajax’ın sığındığı kaya parçasının üstünde ilahlara tehditler savururken dalgalara kapılıp boğulduğunu hatırlatarak aba altından sopa gösteren Reşid Galib, “Dalâlet” başlığını taşıyan bu yazısını şöyle noktalamıştır:
“Şair Goethe’nin, her gün ve yıllarca aynı çiçek tarlalarını sulamaya usanarak, intihar eden bahçıvan hikâyesi şüphesiz yüksek malûmunuzdur. Darülfünun’da yarın vatanı ellerinde yükseltecek aziz gençliği yetiştirmek işi size her gün aynı çiçek tarhlarını sulamaktan daha bezdirici, daha usandırıcı mı göründü?”
Reşid Galib, İsmail Hakkı Bey’i üzeri kapalı olarak “Daha ileri gidersen seni çiçek tarhlarını sulama zahmetinden kurtarırız!” diyerek tehdit etmiş, bu tehdidini üç yıl sonra Üniversite Reformu’nda onu da kadro dışı bırakmak suretiyle hayata geçirmişti.
***
Ağaoğlu’nun Serbet Fırka Hatıraları’nda anlattığına göre, Reisicumhur, Reşid Galib’in yazısına Baltacıoğlu’nun cevap vermemiş olmasına da çok kızmış, ikinci bir makale yazdırmıştır. Baştan sona hakaretlerle dolu makale sofrada okuduktan sonra Reisicumhur, Ağaoğlu’na “Beni müdafaa için bu makaleyi imzalar mısın?” diye sorar. Sofradaki bütün başların kendisine “Evet de!” anlamında sallandığını görünce istemeyerek “Evet imzalarım!” demek zorunda kalan Ağaoğlu, eline tutuşturulan kalemle yazıyı imzalar. İmzalatılan ikinci yazı da, Fethi Bey’e gönderilecek bir telgrafın metnidir. Bu telgrafta, Ağaoğlu, İsmail Hakkı Bey’in derhal Fırka’dan istifa edip üniversiteye dönmesi tavsiye edilmektedir.
İstemeyerek attığı imzalar yüzünden vicdan azabı çeken Ahmet Ağaoğlu, o gece uyuyamaz ve ertesi gün Dr. Reşid Galib’in evine giderek kendisini bu kötü durumdan kurtarmasını rica edince şu cevabı alır: “Müsterih olunuz. Telgraf ve mektup ne gitti, ne de gideceği vardır. Saat üçten sonra yazılan bu gibi yazılara ‘Gece edebiyatı’ denir ve hiçbir yere gönderilmez. Yaverler ve kâtipler bunu bilirler.” (Serbest Fırka Hatıraları, İletişim Yayınları, İstanbul 1994, s. 90-91. Reşid Galib’in yazısı da aynı eserde ek olarak yer almaktadır ).
Baltacıoğlu çok korkmuş olmalı ki, Hayatım (1998) adlı hatıratında ne Serbest Cumhuriyet Fırkası’yla ilişkisinden söz eder, ne Yarın’daki yazısından, ne de Atatürk’ün bu yazıya tepkisinden ve Reşid Galib’in cevabından... Yeri gelmişken İsmail Hakkı Bey’in dil devriminden sonra ismini Türkçe ses uyumuna aykırı düşmesin diye “Ismayıl” şeklinde yazdığını hatırlatmakta fayda görüyorum.
***
Kıssadan hisse: Atatürk, bazılarının zannettiği gibi tarafsız ve partisiz bir Cumhurbaşkanı değil, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ebedî şefiydi.
DERKENAR
TANPINAR ÜZERİNE ÇALIŞMAK
Perşembe günkü yazımdan bazı dostlarım alınmış. “Tanpınar ve Oğuz Atay üzerinden prim yapmak” tabiri değerli bir okuyucuma aittir. Ben, edebiyatımızın elbette Tanpınar ve Atay’dan ibaret olmadığını, ancak büyük, her okunuşta yeni derinlikleri keşfedilen yazarların yazdıkları her şeyin önemli ve onlar hakkında sürekli çalışmanın gerekli olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Avrupa ve Amerika’da da büyük yazarlar hakkında sayılamayacak kadar çok çalışma vardır. Özellikle Tanpınar üzerinde çalışan bütün akademisyenleri, araştırmacıları takdir ve hayranlıkla takip ediyorum. Bunun böyle bilinmesini isterim.