Resim sanatıyla az veya çok ilgilenen bütün okuyucularıma şu sıralarda bir fırsat yaratıp Sakıp Sabancı Müzesi’ne uğramalarını hararetle tavsiye ederim. Çünkü ressam ve hattat Feyhaman Duran’ın eserlerinin toplu olarak yer aldığı bir sergi var. “Feyhaman Duran: İki Dünya Arasında” başlığını taşıyan ve profesyonelce hazırlanan sergi, sanatseverleri, sanat tarihçilerinin Çallı Kuşağı yahut 1914 Kuşağı diye isimlendirdikleri ressamlar grubunda portreciliğiyle öne çıkan Feyhaman’ın gerçekten “iki dünya arasında” sıkışan renkli ve zengin dünyasında uzun bir gezintiye davet ediyor. Sanatçının İstanbul Üniversitesi’ne bağışladığı ahşap evindeki odaların ve atölyesinin de galerilerde aynı düzende yer aldığına dikkatinizi çekmek isterim.
***
Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu olmamasına rağmen, gerçek bir sanat ve sanatçı dostu olan Abbas Halim Paşa tarafından keşfedilip Paris’e gönderilerek resim eğitimi alması sağlanan Feyhaman Duran, o tarihte artık akademik bir üslûp olan empresyonizmi benimsemiş, ama bu üslûba İstanbul ikliminin renkleri ve atmosferiyle çok millî karakter kazandırmıştı. Yine de empresyonizme mutlak sadakatinden söz edilemezdi. Gerçekçi manzara resimleri yaptığı gibi, portreleri de genellikle gerçekçiydi. Zaman zaman ekspresyonizme kaydığı, hatta fovizme bile ilgi gösterdiği bir gerçektir.
***
Feyhaman’ın önemli bir özelliği de icazetli olmamakla beraber, İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Son Hattatlar’ında yer alacak seviyede bir hattat olmasıydı. Celi Sülüs istiflerinin bazılarını ve zengin hat koleksiyonunu da aynı sergide görmek mümkün. Sami Efendi gibi büyük büyük bir hattattan meşk eden Feyhaman’ın hat sanatını resimle buluşturduğu natürmort ve enteriyörleri son derece dikkat çekicidir. Kâmil Akdik, Rifat Efendi ve Yahya Hilmi Efendi gibi hattatların portrelerini de yapmıştı. Yahya Hilmi Efendi, eşi Güzin Duran’ın dedesiydi ve Beyazıt’ta, İstanbul Üniversitesi’ne bağışladıkları ev ondan kalmıştı. Bu evin yıkılmaktan Prof. Dr. Nurhan Atasoy’un kurtardığını hatırlatmak, kadirşinaslık olur. Nurhan Hanım, ayrıca yeğeni Gül İrepoğlu’nun Feyhaman Duran üzerine doktora tezi hazırlatmıştı. Bu tez 1986 yılında yayımlanmıştır.
Yeri gelmişken aynı zamanda hattat olan başka ressamların da bulunduğunu hatırlatmalıyım. Mesela Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk mezunlarından biriydi ve akademik üslûpta nefis resimler yapardı. Reisülhattatîn Hacı Kâmil Akdik’in oğlu ressam Şeref Akdik önemli bir ressam ve babasından icazet almış bir hattattı. Osman Hamdi ve Şevket Dağ, resimlerinde hat levhalarını bir hattat titizliğiyle işlemişlerdir. Kûfi yazıyla istifler yapmayı seven Hoca Ali Rıza’nın karalama defterlerinde Kûfi istiflere ve güzel Ta’lik yazılara rastlanır.
İbrahim Çallı da hat sanatına meraklı ressamlardandı; onun bu merakı “Mevleviler” serisinde açık seçik görünür. Türk ve İslâm Eserleri Müzesi müdürlüğü sırasında hat sanatıyla yakından ilgilenen Elif Naci ise bazı resimlerinde eski harfleri kompozisyonun temel unsurlarından biri olarak kullanmıştır. Esasen Elif Naci, İslâm kaligrafisini resimde bu mânâda kullanan ilk ressamının kendisi olduğu iddiasındaydı.
***
İlk kadın ressamlarımızdan Melek Celâl Sofu’nun hat sanatına özel bir ilgi duyduğu unutulmamalıdır. Reisülhattatin Kâmil Akdik (1938) Şeyh Hamdullah (1949) adlı kitaplarını hatırlatmakla yetiniyorum. İsmail Hakkı Altunbezer ve Necmeddin Okyay hakkında yayımlanmamış kitaplarının da bulunduğu söylenir. Türk suluboya resminin en büyük isimlerinden biri olan Malik Aksel ise, özellikle hat sanatındaki yazı-resimlere meraklıydı. Türklerde Dinî Resimler (1967) adlı kitabı hâlâ önemini korumaktadır.
Çağdaş Türk ressamlarının çoğu, hat sanatına, Picasso, Paul Klee, Kandinsky, Hans Hartung gibi modern Batılı ressamların bu sanatla ilgilendiklerini fark ettikten sonra yönelmişlerdir. Cevat Dereli, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk, Sabri Berkel, Şemsi Arel, Abidin Dino, Adnan Çoker, Erol Akyavaş, Süleyman Saim Tekcan, Ergin İnan gibi birçok ressamın eserlerinde, hat sanatı, farklı şekillerde ve farklı duyuşlarla yansımasını bulmuştur. Abidin Dino hat sanatından çok etkilenmişti ve kendisini zaman zaman “hattat” diye nitelendirirdi. Hayatını anlattığı bir yazısında, komşularından birinin büyük bir hattat olduğunu, bu sebeple hat sanatına ve minyatüre küçük yaşta ilgi duymaya başladığını söyler.
Erol Akyavaş’a gelince... Hat sanatının soyut plastik değerlerini resminin ayrılmaz bir parçası haline getiren Akyavaş’ın yaklaşımı, böyle bir yazıda kısaca geçiştirilemeyecek kadar önemli ve anlamlıdır. Modernliğin yabancılaştırıcı ve dayanılmaz baskısına rağmen, geleneğin vazgeçilmez değerlerini yeniden hayatımızın bir parçası haline getirmeye çalışan Akyavaş’ın yapmak istediği, modernleşme tarihimizde örneği pek az bulunan, içinden geldiğimiz dünyanın estetik tercihlerini de belirleyen tasavvufu modern resmin araçlarını ve imkânlarını kullanarak yeniden okumaktı. Bu tecrübede hat sanatının son derece önemli bir yeri vardı.
Resim sanatını ilgi duyan hattatlar da vardır. Tuğraya o şuh formunu kazandıran büyük hattat Mustafa Rakım, Sultan III. Selim’in bir portresini yapmış ve bundan dolayı ödüllendirilmişti. Kazasker Mustafa İzzet’in talebelerinden Abdullah Zühdî de ressamdı. Halim Özyazıcı, Macid Ayral ve Hâmid Aytaç’ın iyi resim yaptıkları bilinir. Turan Sevgili de resme meraklı hattatlardandır; yıllar önce hattat portrelerinden oluşan bir sergi açmıştı.
Aslında yazı ve resim aynı kökten gelir; daha doğrusu, yazı resimden doğmuştur. Bu bakımdan resimle ilgilenen hattatlar ve hat sanatıyla ilgilenen ressamlar, kendi sanatlarına aykırı düşen bir iş yapmıyor, köklerini arıyorlar.
Evet, “Feyhaman Duran: İki Dünya Arasında” sergisini kaçırmayınız derim. İki dünyanın, iki farklı estetiğin nasıl buluştuğunu söz de gözlerinizle görün. Bakalım ne düşünecek, bu buluşmayı nasıl yorumlayacaksınız?