Dostluk muhabbeti

Beşir Ayvazoğlu

Türkçede en sevdiğim kelimeleri sorsanız, hazırlayacağım listedeki ilk kelime muhtemelen “dost” olurdu. Riyasızca, samimi duygularla sevdiklerinizden aynı şekilde karşılık görmek, yani birilerine dost diyebilmek ne saadet, dostsuz kalmaksa ne büyük felâkettir. Gerçek dost, iyi günde de kötü günde de yanınızda olan, sevinçlerinizi ve acılarınızı paylaşan, sizi zaaflarınız ve meziyetleriniz, hatalarınız ve sevaplarınızla kabul edendir; eskiler bunun için “Dostsuz kalır ayıpsız dost isteyen” demişler. Dost öyle biridir ki, hatalarınızı yüzünüze vurduğu zaman gücenmez, gönül koymazsınız. Dost gerektiğinde acı söyleyen, sizinle birlikte ağlayıp gülendir. “İlle dostun gülü yaralar beni” diyorsanız, o, gerçek dost değil demektir. En zor ayrılıklardan biri dostlarla yolların ayrılmasıdır. Cahit Sıtkı’nın “Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir” mısraındaki hüznü hissedebiliyor musunuz?

***

Dostluk deyince edebiyat tarihimizde akla ilk gelmesi gereken isimlerden biri Mehmed Âkif’tir. Hayatının en mutlu anları olarak dostlarıyla geçirdiği anları gören büyük şair, dost seçerken son derece dikkatliydi; herkesle dostluk kurmaz, fakat dost olabileceği insanları ilk bakışta anlar ve onlara bütün kalbiyle bağlanırdı. Dostlarının sosyal statüsüne, dünya görüşüne, yaşama tarzına aldırmaz, öncelikle içiyle dışının bir olup olmadığına bakardı. Mizaçları ve yaşama tarzları birbirinden çok farklı olan Ahmed Naim Baban da yakın dostuydu, Neyzen Tevfik de; Ferid Kam da yakın dostuydu, Süleyman Nazif de...

Âkif’in dostlarına daha yakın olmak için sık sık ev değiştirdiği bilinir. Yerleşmek için asıl tercihi Heybeliada veya Üsküdar taraflarıydı; Heybeli’de oturmak, Abbas Halim Paşa’ya; Beylerbeyi veya Çengelköy’ünde oturmak Hüseyin Kâzım Kadri, Ferid Kam ve Fatin Gökmen’e, Çamlıca’da oturmak da Şerif Muhiddin Targan’a, yani can dostlarına yakın olmak demekti. Son derece fedakârdı; dostlarından biri ölünce çocuklarına kendi evlatları gibi bakmıştı. Çünkü Baytar Mektebi’nde okurken sözleşmişlerdi; kim önce ölürse, onun çocuklarına diğeri kol kanat gerecekti. Kendini dünyada fazlalık gibi hissetmeye başlaması, can dostlarını kaybettikten sonradır. Son şiirlerinden birinde, “Hepsi göçmüş, hani yoldaşlarının hiçbiri yok!” diyor ve göçen dostlarının kafilesinden uzak kaldığı için yakınıyordu.

***

Eskiler, dost kelimesinin eş anlamlısı olarak “ahbab” (Arapça “habib” kelimesinin çoğul şekli olan bu kelimenin diğer çoğulu “ahibba”dır), aynı kökten gelen “muhib” ve “enîs” kelimelerini de kullanırlardı. Eski mektuplarda zaman zaman karşımıza çıkan “Enîs-i rûhum” ve “Aziz muhibbim” gibi hitaplar ne güzeldir.

Yahya Kemal’in eski tarzda yazdığı şiirlerde “dost” anlamında severek kullandığı kelimelerden biri “ahbâb”dı. Bir rubaisinde “Dil-besteyiz ahbâbe, esiriz yâre” diyor, Veda Gazeli’nde de “evvel giden ahbâba” selam gönderiyordu. Ufuklar şiirinde her fâninin “dar hayatında ya dost ufku, ya cânan ufku” arayacağını söyleyen Yahya Kemal’in dostluğu, Vehbi Eralp’a göre her türlü menfaat düşüncesinin dışındaydı; yaşlılığında yalnızlık duygusunu daha yoğun bir biçimde yaşadığı için etrafının her zaman dostlarıyla çevrili olmasını ister, sohbet halkası dağılıp da herkes evine dönünce mahzunlaşırdı. Zaman zaman şiirlerini ithaf ederek yahut fotoğrafını imzalayarak ödüllendirdiği dostları onun her şeyiydi; sık sık “hayatta mısralarıyla dostlarından başka” bir şeyinin olmadığını söylerdi. Fâzıl Ahmet Aykaç’a Varşova’dan yazdığı bir mektupta şöyle bir cümlesi vardır: “Hâsılı, öyle zannederim ki dostluk aşktan bile daha saf bir histir.”

Vehbi Eralp, bu mektuptan söz ettiği yazısında, Yahya Kemal’in taşa kazınmaya lâyık pek çok sözünün bulunduğunu, bunlardan birinin dostluk konusunda Ahmet Hamdi Tanpınar’a söylediğini belirtir: “İnsanın ufku insandır.” Tanpınar da aynı cümleden şöyle söz eder: “Bir cümlesini daima nakletmişimdir: ‘İnsanın ufku insandır.’ Şimdi bu şümullü hakikate kendisinin en iyi tarifini bulduğunu anlıyorum. O bizim için büyük ve ışıklı bir ufuk olmuştu.” (Yahya Kemal’in sözü, Hobbes’un meşhur homo homini lupus, yani ‘insan insanın kurdudur’ sözüyle anlatmaya çalıştığı insanlık durumundan ne kadar farklı bir anlayışı yansıtıyor.)

Yahya Kemal’in dostlarına ve dostluğa ne kadar büyük önem verdiğini anlatan hoş bir anekdot vardır. Çok sıkıntılı olduğu bir gün, Bebek’te dostlarıyla otururken, bir ara neş’esi yerine gelir ve coşar: “Yarın huzur-u Rabbü’l-âlemîne çıkınca soracaklar: Ne yaptın? Diyeceğim ki, işte şiirlerim, işte dostlarım!”

Yahya Kemal’in “insan insanın ufkudur” sözünü çok seven ve sık sık tekrarlayan Ahmet Hamdi Tanpınar, mektuplarından ve Günlükler’ine düştüğü notlarından anlaşıldığı kadarıyla dost bildikleri yüzünden ciddi hayal kırıklıklarına uğramış bir adamdı. Mesela yıllarca dost bildiği Sabahattin Eyüboğlu’yu, uğradığı “sükût suikastı”nın yegâne müsebbibi olarak görür. Onun dostluk hakkındaki samimi kanaati, bir nekroloji yazısındaki şu cümlelerdedir:

“Sevgiler ve dostluklar da inançlar ve düşünceler gibi ışıklarını bütün hayata taşırlar (…) Nasıl sevdiğim bir sanat eserini bütün ömrümce tanıdığımı sandımsa, birkaç dostum için de aynı şeyi düşündüm. Belki, bu yüzden ölenlerin gerçekten öldüklerine pek inanamıyorum.”

***

Bu yazıyı, “Gerçek dost nadir bir cevher gibidir; kıymetini bilmek gerekir,” diye özetledikten sonra, izninizle, Asaf Hâlet Çelebi’nin “İçimden” isimli şiirindeki mısralarla noktalamak istiyorum:

karanlık yollarda yürüdüm

yarı aydınlık yerlerde oturdum

adımı çağıran dost yüzler buldum

dost

doooost

diye haykırmak istedim

içimden sevindim

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.