Çocukluğumdan hâfızamda kalan en net görüntü, 1960 askerî darbesinden sonra Yassıada’da yapılan ve radyodan naklen yayımlanan yargılamaları dinlerken hüngür hüngür ağlayan annemin kan çanağına dönmüş gözleri ve yanaklarından süzülen gözyaşlarıdır. Yedi yaşındaydım ve neler olup bittiğini anlamadan onunla birlikte ben de ağlardım.
Önceki gece teşebbüs edilen darbeyle ilgili ilk haberleri dinleyip hadisenin vahametini fark edince annemin gözyaşlarını hatırladım ve böyle sahnelerin bir daha yaşanabileceğinden endişe ederek ağlamaya başladım.
Saatler geçtikçe ne kadar büyük bir badireden geçmekte olduğumuz bütün açıklığıyla ortaya çıktı. Dehşete kapılmıştım; bu ülkenin millî ordusunun üniformasını giymiş, bu milletin ödediği vergilerle alınmış silahları taşıyan birtakım askerler, tankları sivillerin üzerine sürüyor, helikopterlerden halkı tarıyor, uçaklarla milletin Meclis’ini bombalıyor, Cumhurbaşkanı’nın canına kastediyordu. Bu teşebbüs, öncekilerden çok farklıydı; işgal kuvvetlerinin bile halkın ve dünya kamuoyunun muhtemel tepkisinden çekinerek cesaret edemeyecekleri bir vahşet sergileniyordu.
Doğrudan doğruya millî iradeyi, demokrasiyi hedef alan bu gözü dönmüşlüğü, bu alçaklığı benim idrakimin alması mümkün değil! Bu ülkenin çocukları bu hâle nasıl getirilmişlerdi? Bir asker, silahını korumakla yükümlü olduğu halka nasıl doğrultabilirdi?
27 Mayıs darbesi gerçekleştirildiğine çok küçüktüm; ama yıllar sonra bu darbe hakkında yazılanları okuyarak nasıl büyük bir felâket yaşandığını, demokrasimizin sekteye uğratılması yüzünden her alanda ne büyük kayıplara uğradığımızı bütün ayrıntılarıyla öğrenmiştim. Daha sonraki darbelere bizzat şahit olmuş, acılarını yaşamış bir nesildenim. Postmodern darbe dedikleri 28 Şubat daha dünkü hadise...
Evet, büyük acılar ve kayıplar yaşandı; ama bu aynı zamanda büyük bir tecrübedir diye düşünüyor, herkes gibi ben de darbeler devrinin artık kesinlikle bittiğine inanıyordum. Önceki akşam, işin şakaya gelir tarafı olmadığını anlayınca bu inancımı kaybetmek üzereydim. Ancak halkımızın sokaklara dökülüp destansı bir cesaretle tankların üzerine tırmanarak beyinleri uyuşturulmuş, hayal âleminde yaşayan bir gruba bu gerçeği hatırlattığını gördükten sonra “İşte” dedim, “darbeler devri asıl şimdi bitti!”
Ve dilimde Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın meşhur Tevfizname’sindeki mısralar gezinmeye başladı:
Hak şerleri hayreyler
Ârif anı seyreyler
Zannetme ki gayreyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Halk kendi iradesine, dolayısıyla demokrasiye sahip çıkmıştı. Bu, demokrasi dışı müdahalelerden medet uman başkaları varsa, onların da heveslilerini kursaklarında bırakan muhteşem bir finaldir.
Devletin asıl yöneticilerinin bu darbeyi akamete uğratmak için gösterdiği cesaret ve kararlılığın da her türlü takdirin üzerinde olduğunu söylemek isterim. Korkunç bir kâbustan uyandık.
Milletimize geçmiş olsun diyorum. Artık işimize bakalım ve bu ülkenin geleceğiyle ilgili ümitlerimizi ve hayallerimizi hep canlı tutalım. Unutmamak gerekir ki:
Âtîyi karanlık görerek azmi bırakmak,
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak!