TÜYAP tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle hazırlanan 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, Büyükçekmece’deki Fuar ve Kongre Merkezi’nde açıldı. Bu yılın onur yazarı felsefeci Ionna Kuçuradi, tema “Felsefe ve İnsan”, onur konuğu ise Almanya imiş. Fuara “Sözcüklerin Etkisi-Worte Bewegen” sloganı ve otuz yayıneviyle katılan Almanya’dan aralarında Türk asıllıların da bulunduğu yazarlar gelmiş. Ayrıca yarın Türk ve Alman yayıncıları buluşacaklarmış. Aynı gün “Almanya’da Yayıncılık Trendleri”, “Çocuk Yayıncılığı”, “Okumanın Geleceği” ve “Bağımsız Yayıncılık” konularında paneller de varmış. Aynı şirket tarafından düzenlenen 26. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı’nın Kitap Fuarı’yla eşzamanlı gerçekleştirildiğini de unutmayalım.
***
Eylül ve Ekim aylarını TÜYAP Kitap Fuarı’na hazırlanarak geçiren yayınevlerinin tatlı telaşı nihayet sona erdi. Bazı yayıncılar fuarlar için harcadıkları zamanın kendilerine birkaç kitaba mal olduğunu söyleseler de, yılda en az bir fuara katılıp ürünlerini toplu olarak sergilemek ve yüz yüze gelme imkânı buldukları okuyucularının nabzını tutmak istiyorlar. Herkes nesi varsa standlarında göz alıcı bir biçimde sergiliyor. Bu yönüyle, kitap fuarlarının yayıncılar, yazarlar ve okuyucular için bir çeşit “ritüel” haline geldiği söylenebilir.
Bir şenlik havasında geçen ve yazarları imza günlerinde okuyucularıyla buluştururken, panel, açıkoturum ve konferans gibi yan faaliyetlerle renklendirilen kitap fuarlarının faydası inkâr edilemez. En azından yılın belli bir döneminde kitabın ve yayıncılık sektöründe yaşanan problemlerin medyanın gündeminde azçok yer alması sağlanıyor. Gazetelerde, radyo ve televizyonlarda görüp merak saikiyle bir hafta sonunu kitap fuarlarında değerlendirmek isteyen insanlar kitap kokusuyla tanışıyorlar. Birçok insan belki de kitap denen nesneyle asıl mânâsında fuarlarda tanışıyor. Ciddi okuyucular, hayran oldukları yazarları görüp yüzyüze görüşme ve imzalı kitap edinme imkânı buluyorlar. Ama…
***
Bu parlak görüntünün arkasındaki gerçeğe gelince: Türkiye’nin şartlarını bilmeyen bir yabancı, TÜYAP Kitap Fuarı’na gösterilen ilgiye bakarak halkımızın çok okuduğunu zannedebilir. Hâlbuki istisnalar dışında, baskı adetleri bin-iki bin arasında değişiyor ve kitapların çoğu ilk baskıda kalıyor. Birçok yayınevi aslında fuarlarda çok kitap sattıklarından değil, stoklarından hiç değilse bir kısmını nakde çevirdikleri için memnuniyet ifade ediyorlar. Herkes biliyor ki, fuar ziyaretçilerinin dörtte üçünden fazlası sadece seyirci…
Yıllar önce, TÜYAP Kitap Fuarı ziyaretçilerini kendine göre tasnif etmiştim: Konuşma yapmak, imza gününe katılmak veya kitaplarının satılıp satılmadığını kontrol etmek için gelen yazarlar; binlerce kitabı bir arada görebilmek, basılı kâğıt kokusunu daha kesif bir biçimde hissedebilmek için bir hafta boyunca fuar alanını mekân tutan gerçek kitapseverler; kitap okumanın önemini bilmekle beraber meşguliyetlerinin çokluğu yüzünden okuyamayan ve her yıl birkaç fuar gezerek aldıkları üç beş kitapla günah çıkaranlar; fuar süresince cafe’de oturup selüloz kokusunu teneffüs eden parasız entelektüel adayları; öğretmenlerinin tavsiyesiyle gelen öğrenciler; sırf katalog toplayanlar; merak saikiyle şöyle bir uğrayıp binlerce kitaba hayretle bakarak “Bunları kim okuyacak?” diye düşünen sade vatandaşlar; medyadan etkilenerek şan olsun diye bir yığın kitap alıp yıl boyunca hiçbirinin kapağını açmayanlar; nerede sabah orada akşamcılar ve araklayıcılar...
Seyirci diye nitelendirdiğim insanlar arasında maddî imkânsızlık yüzünden kitap alamayanların, standları gezerken sahip olamadıkları kitaplara bakarak iç geçirenlerin bulunduğundan eminim. Kitap araklayıcılarına bile, eğer gerçekten okumak için araklıyorlarsa, saygı duyarım. Aslında bu fuarların gerçek kitapseverler (bibliyofiller) için de büyük ölçüde seyirlik olduğu söylenebilir. Çünkü onlar aradıkları kitaba her zaman ve her şartta ulaşırlar.
***
Kitap fuarlarının önemli fonksiyonlarından biri de, yazarları okuyucularıyla buluşturmasıdır. Bu buluşmayı faydalı ve gerekli görüyorum; ancak bazı yazarlar için imza günü bir çeşit kâbustur; görücüye çıkmış gibi sıkılır, bunalırlar. Bazıları da sinek avlamak endişesiyle kaçınırlar imza günlerinden. Hakikaten elde kalem oturup kitap imzalatacak birilerini beklemek çok incitici ve bunaltıcıdır. Bazı okuyucular, yazarları tezgâhtar zannederek sosyal medyadan tanıdıkları yazarların kitaplarını bile soruyorlar.
Son zamanlarda, kitap fuarlarında, sosyal medya ile alışverişi olmayanların isimlerini bile duymadıkları genç yazarların kitap imzaladıkları standların önünde, diğer popüler yazarları bile şaşırtan upuzun kuyruklar oluşurken çok önemli yazarların standları eşe dosta birkaç kitap imzalandıktan sonra acıklı bir sessizliğe gömülüyor. Sözün kısası, kitap fuarları medyatik popüler yazarlarla sosyal medya yazarlarının show alanlarına dönüşmüş durumdadır.
Önümüzdeki yıllarda gerçek yazarlar kitap fuarlardan tamamen çekilirlerse kimse şaşırmasın.