İslam’ı ilk kabul edenleri hatırlayalım. Toplumun en zayıf katmanlarında bulanan üç insan profiliyle karşılaşırız. Çocuk, kadın ve köle. Hz. Ali, Hz. Hatice ve Hz. Zeyd. Hazreti Peygambere inanan ilk üç kişi.
Neydi acaba onları Hz. Peygamberin dünyasına sokulmaya iten?
Cebrail [a.s] vasıtasıyla gelen bir vahye nasıl kulak kesilmişse Hz. Peygamber, Ali’yi de Hatice’yi de Zeyd’i de aynı dikkatle dinler. Hiç eksik değil, eksik yok orada. Resulullah [sav] her şeye/aleme öyle yönelmiş.
Dönünce bütün varlığıyla dönen bir insan vardır karşılarında. Varlıklarını, hayatlarını ona bağlamışlardır.
İnsanın en garip hallerini taşıyan bu üç insanla başlar ‘âlemlerin efendisi’ tebliğine ve bu üç gariple yayılır dalga dalga İslam…
Gariplerin yüzü Hakk’ı hatırlatır. Onların yolculuğu Allah’adır. ‘En yakın olma hali’ni gönlünü hakikate açanlar yaşar.
İslam bu yüzden biraz da gariplerin dinidir. Hüznü olanların, gurbete düşenlerin… Garipler gurbette yaşayan insanlardır. Gariplikle gurbet iç içe. Uzaklaştıkça gurbeti derinleşir garibin, gurbeti derinleştikçe sevgiliye özlemi artar. Gurbeti yaşayan, sevgiliye yakın olur.
“İslam garip olarak başladı, ileride yine garip olacaktır, ne mutlu o gariplere” diyor hadis-i şerif.
Bir garip hikâyedir Âdem. Cennetten gurbete düşmüştür. Dünya gurbetine. O dünya sürgününü içinde yaşar. Yabancı bir diyarda geldiği yere dönme hasretiyle...
Her şey aslına rücu eder.
Hz. Ali, Hz. Hatice ve Hz. Zeyd’in hürmetle ellerinden öperim.