Dikkatimizden titizlikle kaçırılan şey, hayatımızda cereyan eden hadiselerin dünyada olan bitenden, sistem olgusundan bağımsız olmadığı gerçeğidir. Gölgelenen, içine doğduğumuz gerçek ile hakikatimizin tefrikidir.
İnsan dediğimiz ‘varlık’ tek başına müşahhas bir ‘mana’ ifade etmekle birlikte kamil manasını ancak rabıtalı olduğu ‘şey’le kazanır. İnsanın bir tarihe sahip olması, bir tarafa dahil olması, tercihlerinin olması gerekir. İnsan tercihleriyle tecessüm eder, insanlaşır. İnsanın her halükarda insan olduğu kabulü romantik, belki samimi ama eksik bir yaklaşımdır. İnsan, tarafını seçendir. Müslüman olmak ya da olmamak gibi.
***
Dünyamız hakikatin bize açık kılındığı bir yerdir.
İnsan, yerini hakikatle olan irtibattaki sahiciliğiyle belirler. İnsanın kıymeti hakikati ayırt edebilme, tanıyabilme kabiliyetindedir. Buradan hareketle diyebiliriz ki insanlığımız Müslümanlığımızla irtibatlıdır.
Kimlik meselesi ve bundan kaynaklı tüm alt meseleler Müslümanların yaşadıkları her yerde enteresan şekilde bir benzerlik göstermektedir. Cezayir’de olan Suriye’de de diğerlerinde de, Türkiye’de de var. Sanki tüm Müslümanlar maruz kaldıkları şeyden, yani Batı medeniyetinin icbar ettiği hayat tarzı ideolojisinden dolayı savunmasız, yılgın, katranlı bir öfkeyle yaşamaktadırlar.
Maruz kalınan; var olanı, sahip olunanı örtmüş durumdadır. Oysa ‘sorunsallaştırdığımız’ kimliğimiz örtülen hakikatin kendisidir. Bizde kimlik meselesi denilen şey, maruz kalınanla ya faydasız bir çatışmanın ya da onursuz bir uzlaşının neticesi olarak tezahür etmektedir. Kimlik meselesi her iki durumda da maruz kalınana göre vaziyet almanın bir aracı olmaktadır.
***
Neden peki? Neden kimlik Müslümanların yaşadığı her yerde bir mesele? Neden Müslümanlar kuşkulu, endişeli ve zihnî bir karmaşanın içindeler?
Bunun kendimizi tarifle ve geçmişimizi yanlış okumamızla bir ilgisi bulunmaktadır. Kendimizi tarif derken Müslümanlığımızı tariften, geçmişimizi yanlış okumamız derken de geçmişin, geleceğimizin izahı olduğu hakikatini dikkate almayışımızdan bahsediyorum.
Türkiye’deki kimlik meselesinin diğer Müslüman memleketlerde olan meseleleri aşan bir boyutu bulunmaktadır. Türkiye kabul edelim ya da etmeyelim diğer Müslüman memleketlerin hepsinden ayrışan hususiyetlere sahiptir. Çünkü bu toplum modernliğe varan sürecin tetikleyicisi bir alem tasavvuruna sahip bulunan ve bugün maruz kalınan modernizmin hemen dibinde, üstelik ona rağmen bir yaşama tarzını inşa etmiş olan bir millettir.
Bu tecrübenin başka türlü bir izahı ise bu toprakların insanının hiçbir zaman başka milletlerin boyunduruğunda bir hayat yaşamaya mecbur kalmaması ve Selçuklu, Beylikler, Osmanlı ve ardından Türkiye Cumhuriyeti tecrübesiyle gelen büyük bir birikime, özgünlüğe sahip olmasındadır. Bunlar, Türkiye’de olan biteni diğer Müslüman memleketlerde olan bitenden, -o toprakların da (Mekke, Medine ve gerisinin) geleceğini ilgilendirmesi bakımından- daha ehemmiyetli kılmaktadır.
Bu, bizim bir millet olarak kimliğimizi tarihi rolümüzle irtibatlandırmamız, anlamsız yere boğuştuğumuz suni meselelerden kurtulmamız ve dünyaya yeni, sahici bir vizyon sunmanın imkanını temin etmemiz demektir.