Türkiye mayası

Bekir Fuat

Siyaset günleri gelir geçer, gündemler gelir geçer. Sahici hayatlar lazım. Sahici, kalıcı olanın rüyası lazım bize.

***

Türkiye vatanımız, rüyamız.

Dünyaya ‘bir yerden’ bakarız. Ve fakat bunun için ayağımızı basacağımız bir zemine ihtiyaç var.

Türkiye evimiz ve hakikatimiz. Hakikatimiz yaratıldığımız yerde, bu topraklarda.

***

Soru şu: Kimin hayır ve hakikat diye bir meselesi var? Var mı bu ülkenin hakikatini anlama derdinde olan?

***

Topraklarımızda belki petrol yok ama büyük bir irfan var.

Bu hazineyi karıştırdığınızda kimler karşınıza çıkıyor? Yunus Emre, Mevlana, Farabi, Itri, Mimar Sinan…

Bu toprakların Müslümanlıkla tanışmasından sonra özellikle Ahmet Yesevi’yle başlayan müthiş bir ‘arama hamlesi’ ve ‘gönül serüveni’ bu toprakları harmanlamış. Yunus Emre ve Mevlana bu hamlenin öncüleri…

Evet, imanımız mayamıza işlemiş, mayamız da burada çalınmış. Maya, Anadolu’da yaşanmış olan tarihimizdir. Biz Orta Asya’dan, Türkistan’dan, Horasan’dan gelen erenler ve dervişler yoluyla bu toprağı vatan yaptık. O insanlar taptaze bir canlılıkla İslam ideallerini içselleştirdiler. İçselleştirerek kendi kendilerini yoğurdular.

Şu hakikatin altını çizmeliyim: Bu toprakların gerçek bir vatana dönüştürülmesi bir bilgi hadisesi, bir bilgi meselesi değildir. İmanın kalbe ve toprağın derinliklerine akmasıdır. Kalbe inmektir. Çok basit ilkelerin kalbe inmesiyle, kalben benimsenmesiyle ilgili bir hadisedir. Tam da bu sebepledir ki Anadolu herhangi bir yer değildir. Biz buranın taşıyla toprağıyla ve gaza heyecanıyla yoğrulduk ve bu topraklarda bir medeniyet kurduk.

***

Türkülerimiz, Türkçemiz, Türkiye’miz… Bunlar, bu topraklarda kendimize mahsus tarihimizin, tevekkülün, düşüncenin, tasavvurun, inancın, sanatın, hayatın nimetleridir.

***

‘Dünyaya bir yerden bakarız’ demiştik. ‘Bir yer lazım bize, ayaklarımızı basabileceğimiz temiz bir toprak lazım’ demiştik.

Bizim için Türkiye, ayaklarımızı basabileceğimiz tertemiz bir yer. Biz insanlığa dokunabilmek için bir yerdeyiz, Türkiye’deyiz. Bizim hafızamız bu toprakların hafızası aynı zamanda. Büyüklerimizin hafızası. Bu topraklarda öğrendik nereden başlayacağımızı, nereye gideceğimizi.

Türkiye bizim ülkümüzün, varlığımızın temelini oluşturan bir vakıa.

Bu toprakların da bir hafızası var. Tıpkı Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün hafızası olduğu gibi. Bu toprakların türkülerinde, kültüründe, edebiyatında, düşüncesinde her şeye rağmen muhafaza edileni severek yol alacağız, çıkış yolumuz burada, aşkımız burada…

***

Yahya Kemal Avrupa’da sefirken, “Türkiye’nin nüfusu ne kadar” diye sormuşlar. O da düşünmeden “80 milyon” demiş. O tarihte ülkemizin nüfusu 15 milyon kadar. Bunu kendisine hatırlatmışlar. Yahya Kemal de “Hayır” demiş, “Verdiğim rakam doğrudur. Biz ölülerimizle birlikte yaşarız.” Büyük şairin o muhteşem cevabı bu toprakların ruhunu, hakikatini anlatıyor.

Bu toprakların onca badireye rağmen Müslüman yurdu olarak bugüne taşınmasının hikmetini, savunmanın Viyana önlerinde başlatılmasında aramalıyız. Macar ovalarında, Balkan dağlarında, Bosna önlerinde, Tuna boylarında, Akdeniz’in derin sularında, tarihin sessizliğinde yatan yüz binlerce şehidimizin bu toprakların ‘ön savunma gücü’ olduğunu unutmamalıyız. Yerin altında Anadolu’yu yurt tutmak için hayatını vermiş milyonlarca şehit var. Onlar bizim gücümüz ve hayat kaynağımız.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.