Şehri şehir yapan, meydanları. Ülkeyi ülke yapansa efsaneleri ve bozkırları. Bir hafta kaldığım 18 milyon nüfuslu Kazakistan’da uçsuz bucaksız ovalar, meydanlar, parklar, güzel ağaçlar; dostlar gördüm. Hoca Ahmet Yesevî Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı, ismini anmaktan onur duyduğum Musa Yıldız’ı tanıdım. Teşekkür faslı yazılara sığmaz ama isimlerini zikretmeden geçmek istemem. Muhittin Şimşek ve Mehmet Kutalmış Türkistan’a hizmet aşkıyla dolu hocalar. Başarılı gazeteci Derya Ölmez. Bir de Yesevî aşığı Hayati Bice. Varolsunlar.
Kazakistan’ın bende uyandırdığı ilk duygu, daha geniş bir gökyüzünün altında yaşadığımız duygusudur. Sonra ata yurdumuz Tanrı Dağları’nın ihtişamlı bakışı. Ve tabii bitmeyen rüyamız Turan… İlk gençliğimden beri aşkla mırıldandığım bir söz var: “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız.” “Tanrı Dağı’ndan bu yana Türk, Hira’dan bu yana Müslümanız” derim kendi kendime. Hira’daki dostluk cennettir. Kâfire karşı mücadeleyi göze alan Türk, başımızın tacıdır.
***
Yirmi küsur yıl önce gitmiştim Kazakistan’a ilkin. O zamanki Kazakistan benim için tam bir hayal kırıklığıydı. On yıllar boyu kucaklaşmak için beklediğimiz kardeşlerimiz Ruslar gibi düşünüyor, onlar gibi yaşıyordu. Hoca Ahmet Yesevî’nin mekânına ulaştığımda nefes alabilmiştim birazcık. Rus zulmünü bilenler bilir. Din iman tanımaz Ruslar. Hak hukuk nedir bilmez. Sadece modern zamanlarda değil, yüzyıllardır emperyalist bir devlet. Orta Asya bölgesinde estirdiği terör yeni değil. “Böl, parçala, yönet” taktiğiyle Türk kavimlerini değiştirmeyi, yönetmeyi başardılar. Şimdi gördüğüm Kazakistan Türkiye’ye tebessüm ediyor. Türk dünyasının, Müslüman halkların sorunlarını konuşacağınız onlarca Kazak var artık. Şimdiki Kazakistan daha muhabbetli, daha sıcak.
***
Sovyetler’in dağıldığı 1990’lı yıllardan beri ülkeyi yöneten Nur Sultan Nazarbayev dengeli bir siyasetle Kazakistan’ı ayakta tutmaya çalışıyor. Rus kültürü içinde büyümüş bir lider. Müslüman hassasiyetleri taşıması beklenmemeli. Ve fakat “Kazaklık yaşayacak” diyor. Müslümanlığa -aşırılığa kaçmamak kaydıyla- hoşgörüsü var.
Ruslar gibi içki içmeye, votka tüketmeye devam eden Kazaklar cuma günleri camilere gidiyor koşarak. Bir de rüşvetin, haksızlığın gelenekselleştiği, değişimin devlet eliyle yürütüldüğü Rus hinterlandındaki ülkelerde büyük değişimler zaman alıyor. Yüksek sabır ve gayret gerektiriyor.
***
Türkistan coğrafyası Kaşgarlı Mahmut’tan Yusuf Has Hacib’e, Farabî’den İbn-i Sina’ya, Uluğ Bey’den Ali Kuşçu’ya kadar bir dolu âlimin yaşadığı mübarek topraklar. Abdulkadir Meragî de orada, Türkistan’ın şampiyonu Hoca Ahmet Yesevî de. O insanlar kalbimizi genişletti, aşkımızı büyüttü, millet olmamızın teminatı oldu, insanlığa hazineler, kıymetli kavramlar hediye etti.
Milletlerin hikâyesi olur. Rüyası olur. Milleti millet yapan şey dilleriyse önce, sonra rüyası, hikâyesidir.
Bizim hikâyemizin bidayetini Türkistan oluşturur. Batı da, Ortadoğu da hikâyemizde vazgeçilmez bir yekûn teşkil eder tamam. Ve fakat dilimiz, genlerimiz, kalbimiz Orta Asya’ya akar. Geçmişimiz Şam’ın, Herat’ın, Isfahan’ın, Semerkant’ın ve daha nice şehirlerin sokaklarında, harabelerinde. Mührü sökülmemiş hazine olarak sahibini bekliyor.
Şimdi Türkler ve Müslümanlar kendi hikâyelerini değil, başkalarının hikâyesini, tecrübesini daha çok önemsiyor. Başkalarının tecrübelerini kendi hikâyemizin üstüne koyarsak hep başkalarının hikâyesini yaşarız. Kendimize gelmemizin yollarını kendimiz tıkarız.
Bizi geçmişimize bağlayan yollar tıkanmış olsa da o yolları yeniden inşa etmek, ata topraklarına yeni gözlerle bakmak, yeni sözler söylemek, yeni yollar bulmak mümkün. Aşkla yapabiliriz bunu.
Hoca Ahmet Yesevî’nin kalbe değen yağmur tanesi cinsinden sözleri, içimizi ve bir koca dünyayı aydınlatır sonra.
Türkistan yollarında görüp işittiklerimi yazacaktım, bunlar düştü nasibinize.