İnsanları kavimlere ayıran dilleri, bir araya getiren ise ülkü birlikteliğidir. Diller ülkü birliğine vasıta olup olmamasıyla bir ehemmiyet arz etmektedir.
Arapçayı tüm Müslümanlar için önemli kılan Arapların dili olması değil, Kur’an-ı Kerim’in dili olmasıdır. Dillerin varlığı diğer her şey gibi insanla, insanın varlığı ise kulluğunu tanımasıyla bir önem kazanmaktadır. Dilin ontolojik değeri, insanın manasına alan açtığı ölçüde artar veya eksilir. Bu noktada her şey gibi dil de salt dil olmasıyla değer kazanmaz. Dile değer kazandıran şey, bizi hakikatle buluşturuyor olmasıdır.
İnsanlar dünyada yaşarken yapıp ettikleriyle Allah’la rabıtalarının derinliği ölçüsünce Müslümanca bir kültürün, dilin, sosyal düzenin imkânlarıyla nimetlendirilirler. Türkiye bu nimetlerin en yüksek örnekleriyle dolu olan yerin adıdır.
***
O nimetlerden biri de Türkçedir. Türkçe dünyanın en kadim yazılı dillerinden biri. Türkler dünyanın çok farklı yerlerine dağıldı, Türkçe bu farklı yolları, farklı boyları bir arada tutan bir dil oldu. Bütünlüğü temin eden vasıta oldu. Biraz da Türklerin yönetim kabiliyetlerinden dolayı Anadolu’daki macerasıyla Anadolu’nun ve Balkanların ortak dili olma kabiliyeti kazandı. Eğer Türkçe olmasaydı bugün Türk diye bir milletten, bir uygarlıktan bahsetmemiz mümkün olmazdı.
İslam medeniyetinin üç temel dili var; din ve bilim dili olarak Arapça, daha çok edebiyat olarak Farsça ve Türkçe… Türkçe bir yönetim dili olarak başlamış olsa da çok süratli bir gelişme kaydetti. Hızlı bir şekilde aktardığı, adapte ettiği, ürettiği metinlerle hem edebiyat, hem din dili haline geldi. Anadolu’da milletin Müslümanlığı Türkçe iledir. Arapçadan, Farsçadan, Batı dillerinden birçok metin Türkçeye çevrildi, birçok metin Türkçe ifade edildi. Dualar Türkçeleştirildi. Ve Türkçe İslam’ın tebliğcisi oldu. İlahilerle, türkülerle, Mevlidiyle, Muhammediyesiyle çok geniş coğrafyaya bilgi taşıdı. Söz gelimi Gürcistan’a gidin, Batum’un köylerinde Mevlit okunur. Kosova’ya gidin, aynı şeyi görürsünüz. Namaz Arapça eda edilir, dualar Türkçedir. Gidin Bosna’ya, Üsküp’e, tekkelerde hâlâ Yunus’un, Sümbül Sinan’ın ilahileri okunur. Türkçe olarak okunur. Birçok müezzin ritüeli Türkçe gerçekleştirir. Dini anlatan metinler Türkçe üzerinden ulaşır. Türkçe, dinin tebliğ dilidir.
Büyük milletlerin, büyük uygarlıkların sentezleri olur. Biz Anadolu’ya geldikten sonra birçok kültürden etkiler aldık, etkiledik, sentezler yaptık. Dilimiz de aynı sentezi yaşadı. Onuncu yüzyılın başlarında Müslümanlaştık. On birinci yüzyılın ortalarında Kutadgu Bilig gibi bir devlet felsefesi kitabı yazdık.
Anadolu’ya geldiğimizde yüz elli sene kadar Türkçenin konuşulmadığı bir dönem vardır. Entelektüellerimiz Arapça ve Farsça konuşmayı seçtiler. Moğol saldırılarından sonra o dönemin bitmesine yakın dervişler ve halka hitap eden sufiler aracılığıyla hızla Türkçeye dönüldü, çünkü Türk nüfusu çoğalmıştı. Bu işte öncü isim elbette Yunus Emre’dir.
***
Dil, ait olduğu milletin ruhudur, zihnî yapısıdır. Türkçe ise bu topraklardaki insanların kaderlerini birbirine iliştiren, bağlayan çatıdır. Millet yapımızın çatısı. Türkçede Latinceden, Grekçeden, Macarcadan, İtalyancadan, Rusçadan, Almancadan, Sırpçadan ve başka birçok dilden olduğu gibi Farsçadan da gelen çokça kelime vardır. Türkçenin Arapçayla olan ilgisi ise bambaşkadır.
Türkçe, sesini Yunus Emre ile bulmuş bir Müslüman dildir. Kur’an-ı Kerim’le kurulan özel bir rabıtanın neticesidir. Kur’an dilinin tefsiri gibidir. Yunus’la beraber dua diline, muhabbet diline dönüştü Türkçe. Millet bütünlüğümüzün teminatı oldu Yunus. Türkçe sesini Yunus’la buldu. Her dikkate değer milletin dilinde olan büyük çaplı terkibin Müslümancası Türk milletinin dili Türkçededir. Türkçe, Türk milletinin itikadına olan hassasiyetinin bir verimidir. Türkçe, birçok dili konuşan etnik kimliklerin dahil oldukları ve yükselttikleri dua gibidir.
Dil, milletlerin karakteridir, duasının neticesi, alem tasavvurunun şerri ya da nimetidir. Dil, milletlerin kendi varlıklarına verdikleri mananın kendisidir.
Kendimizi yeniden inşa etmek ve bu topraklarda yine dikkate değer bir millet olmak istiyorsak yeniden düşüneceğimiz meseleler bunlar.
Mutlu pazarlar, sevgiler.