Kelam suları buza, ateşi köze çevirir…
Kelamın yeryüzündeki en etkili güç olduğuna inanırım. Toptan tüfekten, her türlü servetten, her türlü iktidardan daha büyük etki yapar tek bir “kelime.”
Kelime güller gibi kendi köklerinden doğar. Geleceğe köprü kuran, zamanın ruhunu, rengini insana fısıldayan, sözü güçlü kılan, insanı yontan, zamanı inşa eden o estetik ruhtur. Söz bir incelikle kıymet kazanır, kelimenin letafetle işlenmesiyle… Demir topraktandır ancak kılıç işlenerek ondan elde edilir. Demiri döven, suyunu veren, onu işleyen demirci suyunu az verirse demiri eğer, çok verirse kırar.
Kelime, canlıdır. İnsanın içinde nasıl yaşarsa hayatın ortasında da aynı şekilde yaşar. İnsanda tutunamayan kelimeler, dışarıda da kendine sağlam bir yer bulamaz. Kelimenin de bir mayası var. Güçlü bir kelime yazıyı ve şiiri taşıyan sütunlar gibi hayatı da temelinden kavrar, onu büyük bir mana ile yeniden inşa eder. Kelime, bütünlüğü olan her şeye sirayet eder, sirayet ettiğini güçlendirir.
Sözün damıtıldığı ocak dil, ustası kalptir.
Şöyle söylüyor Cemil Meriç: “Kelime ormanda uyuyan dilber; şâir, uzaklardan gelen şehzade. Öyle seveceksin ki kelimeleri, sana yetecekler. Senin yıldızların kelimeler, söyle raksetsinler, alev saçlarıyla sonsuz bahçesinde hayallerinin. Gönülden gönüle köprü, asırdan asıra merdiven. Kelime, kendimi seyrettiğim dere. Kelime sonsuz. Kelime adem. Kuşlara benzer kelimeler, odana dolarlar bir akşam. Nereden gelirler bilinmez. Kâh çığlık çığlığadırlar, kâh sesleri işitilmez. Çiçeğe benzer kelimeler; turuncu, erguvan, beyaz. Bir rüzgâr sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz. Senin türben kelimeler. Yuvarlanırken tırnaklarını kâğıda geçirmek istiyorsan; kağıda, yani ebediyete.”
Sözü ebediyete Yunus Emre bırakır.
“Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Şol göz yumup açmış gibi
Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi.”
Haktır, sözdür, yoldur Yunus. Muhabbetten öte bir hakikat olmadığını, hakikat sandıklarımızın o muhabbetin tezahürleri, şubeleri olduğunu öğreniriz onunla. Elimizden, gönlümüzden tutarak anlatır. Bize ders vermez. Kalbimizden tutarak, başımızı sıvazlayarak, Türkçenin en güzel haliyle, en iyi anlayabileceğimiz haliyle anlatır. Herkese anlatabilecek bir sözü vardır. Sözü herkese anlatabilecek düzeye çıkarır.
***
İnsan, kelimeyi / kelimesini aramaya devam edecek kuşkusuz. Toprağını, sözün en güzelini, en mahremini, en aşikar olanını aramaya…
***
Bir de Sohrab Sepehri var:
“Yıkamalı gözleri, başka türlü görmeli.
Yıkamalı kelimeleri.
Kelime rüzgâr olmalı, yağmur olmalı.”
Mutlu pazarlar.