Zamanın ruhuna uygun olarak, “günah-sevap” kavramı lügatimizden çıkarken… Ramazan ayı geldi ya artık televizyon kanallarında “Ramazan sohbetleri” adı altında neler konuşuluyor neler… Siyasetten spora, sanattan magazine kadar her şey Ramazan sohbetlerinin konusu olabiliyor. Artık bütün bunlara alıştık.
Gidişat şöyle: Milletin derin hafızasında yer tutan kavramlar konuşulmuyor Ramazan sohbetlerinde; kadim olandan uzak kalmak özellikle tercih ediliyor. Artık kavramların, değerlerin içini kolayca boşaltabiliyor, kendi standartlarımıza, kendi formatımıza, durduğumuz yere göre yeni döneme uygun yorumlar getirebiliyoruz.
H H H
Mesela sade Türkçeyle anlatılan hakiki bir dini programa rastlayamadım daha.
Galiba yeni bir döneme, yeni bir din anlayışına doğru gidiyoruz. Medyatik ve afili kavramlar dine bakışta hâkim hale geliyor. Söylediğim gibi kadim olandan özellikle geri duruluyor.
Hakeza hak, hakikat, hesap günü gibi kavramlar da arkaik bir ilgiyle konuşulabiliyor ancak.
Son dönemlerde günlük konuşma dilimize hâkim olan kavramlar asıl olanın yerini almış durumda. Davranışlarımızı bile daha çok gündemde ağırlık kazanmış kişilerin, olayların durduğu yerden değerlendirir olmuşuz.
İnsanlar dini meselelerin çoğunu artık “medya ağzıyla” tartışmaya açmakta, günlük siyasi çekişmeler ışığında bunu şov dünyasıyla bezemektedirler. Günümüzde artık “soft ibadet”, “soft din” anlayışıyla yeni bir dini terminoloji oluşturulma yoluna gidilmektedir.
Demem o ki, dini kavramların yerini “milenyum kavramları” almış durumda.
H H H
Yaşanan şey, gerek şeklen, gerekse içerik olarak toplumun kapitalist/modernist bir dönüşüm geçirdiği gerçeğidir.
Hatta “günah-sevap” çizgisi “kâr-zarar” mantalitesine kurban edilmiş bir nevi. SMS’li kandillerin, elektronik tesbihlerin dünyasında günah ve sevap gibi hakiki kavramların kendine yer bulması oldukça zor görünüyor.
Bu ülkede pek çok şey gittikçe manasını yitiriyor. Manalar âleminde gezenler ise “bir tuhaf” adam olmaktan öteye gidemiyor toplumun gözünde. Kadim kavramlarımızı kaybediyoruz artık. Kadim olan her şeye arkaik duygularla bakıyoruz. Ne şükür makamındayız, ne de yokluk makamında. Manevi iklimlerden su içmez olduk. Atlarımızı süremeyiz artık Fatih gibi denize…