Şimdi size belki de yeryüzündeki en sıkıcı soruyu sormuş bulunuyorum. “Ne iş yaparsın?” Hele bu soru tanıştırıldığınız biri tarafından sorulan ilk soruysa çileden çıkarsınız. “Sana ne?” dememek için kendinizi zor tutarsınız.
Adam sizinle tanışıyor/tanıştırılıyor ve nasıl biri olduğunuzu anlamak için ne iş yaptığınızı öğrenmek zorunda hissediyor kendini. Kerli ferli adamlar yapıyor bunu. Sizinle muhatap olmak için kendi kafasınca bir denklik kurmak istiyor. O zat için işin niteliği, aldığınız ücret, hangi kurum ya da kuruluşta çalıştığınız sizinle muhatap olunup olunmayacağına dair birincil faktörler.
“Bir tanışma faslında bu kadar çok şey düşünülür mü?” diye sormayın. Bir tanışma esnasında bu kadar çok şey düşünülür, hem de alası düşünülür. Çünkü karşınızdaki kişi “meslek sahibi” biri. Bürokrat, büyük sanatçı. Yani önemli adam!
O yüzden sizin kim olduğunuz onlar için gerçekten çok önemli. Çünkü en çok onlar “kimlik” problemi için kafa yoruyorlar ve kimlikleriyle dolaşıyorlar. Bürokrat, siyasetçi, iş adamı, sanatçı kimlikleriyle… Yalnızca insan olmanız yeterli değil onların gözünde.
Sizin aklınıza bile gelmez; “Adam kimse kim? Oturup iki dakika çay içeceğiz, muhabbet edeceğiz” diye geçirirsiniz içinizden. Oysa onlar büyük adamlardır, önemli meslek sahipleridir, kendileri gibi olanla oturmak isteyeceklerdir.
Vakit nakittir bazıları için. İş sahibi adam, zamanı nakite çeviren adamdır. Büyük iş adamıysa zamanı altına çeviren adamdır. Bu nedenle de sizin gibi “boş-beleş” adamlarla geçirecek vakitleri yoktur bu muhteremlerin.
Bir tanışma faslı düşünün. Bir bürokratla, bir siyasiyle, bir milletvekiliyle tanıştırılıyorsunuz. Sahneyi gözünüzün önüne getirin… Eğer iki kişiyseniz ve yanınızdaki insan işi gücü olan “önemli” biriyse, biliniz ki, siz bu sohbette konu mankeni olarak kalacaksınız.
İlk önce size “Ne iş yaparsınız?” diye soracaktır karşınızdaki. Siz biraz kem küm edeceksiniz ve “İşim yok,” ya da “Sıradan bir memurum veya ameleyim” diyeceksiniz. İşte film orada kopar.
Sizinle konuşurken birden konuşmasına son verir, ciddi bir mesleği olan diğer “önemli” arkadaşla sohbete yelken açar. Devlette de bu böyledir aşağı yukarı. Uzman uzmanla, müdür müdürle konuşur.
Yazar çizer adamlar da farklı değildir. Onların çoğu, çok büyük laflar ederler, büyük insanlık manifestosu yazarlar, ama size ayıracak bir kaç dakikaları yoktur. Çünkü manifestolarını yetiştirmeleri lazımdır.
Tüm insanlığı kurtaracaklardır. Sizinle muhatap olmazlar; derdinizi dinlemezler, sualinize cevap vermezler. Hatta tepeden bakarak “Bir manifestosu bile yok, niye muhatap olacağım ki?” diye de dudak bükerler. Hikâyesini yazdığı insanla konuşmayan garip varlıklar vardır karşımızda.
Sokaktaki adama ayıracak beş dakikası olmayan, sizin için iki dakikalık fedakârlık yapmayan bu adamlar nasıl oluyor da insanın trajedisini yazabiliyorlar?
Önemli adamlar listesi uzar gider…
Sahi neydi gıcık soru: Ne iş yaparsınız?