Türkiye’nin tek gerçeği siyaset değil. Türkiye’de tek gerçek AB’ye girip girmeyeceğimiz konusu da değil. Belki de derin gerçeklerimizle yüzleşmekten alıkoyuyor bu aktüel meseleler bizi. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Ülkemizde 10 milyona yakın engelli var. İçimizdeki gerçeğe yönelebilecek miyiz?
***
Hepimiz engellilere nasıl davranacağımız konusunda tedirginlik içindeyiz. Engelli dediğimiz kişiler insan. Bir hayatı olmalı ve onlara diğer insanlar gibi bakmak zorundayız. Onlar sadece özel ihtiyacı olan insanlar. Mesele sadece onların tekerlekli sandalye bulamamaları veya o sandalyeye göre tasarım yapılmaması değil.
***
Ulaşılabilir bir toplum değiliz. Bir engelli gencimiz bir kızla evlenmek istediğinde o ailede uygulanacak defanstır ulaşılamazlık. Bir işe biri engelli iki mühendis başvurduğunda engelli olanın alınmamasıdır defans. Bir üniversiteyi engelli olarak kazanıp gidip de merdivenlerini çıkamamaktır defans. Bu sebeple üniversiteden ayrılma sebebidir defans.
***
Zihnimizdeki putları kırmalıyız. Bu ülkede her şey ‘mükemmel beden’e göre tasarımlanmış, ulaşılabilirlik mükemmelliğe göre kurgulanmış. Dolayısıyla bu sınırın dışındaki her şey, herkes marjinalleştiriliyor. Bu, engelli olmayanların dünyasının ürünü. Sözgelimi medyamız, konulara yaklaşırken tamamen çarpıcı alanlara yöneliyor. İşte bir engellinin dramı gündeme getiriliyor. Çarpıcı göstergeler olguyu tam olarak kapsamaz. Engelli meselesine bir bütün olarak bakılmalı. Zannedilir ki sadece fiziksel engeli olanlar engellidir. Bizim ülkemizde yaşayan engellilerin sadece yüzde 3’ü fiziksel engellidir. Önemli bir bölümü kronik hastadır mesela.
***
Engelli ile aramızda engeller var. Bir zihniyet devrimi sözünü duyarız ya işte tam da burası bam teli. Evet, öncelikle zihniyet devrimi. Engellilik esasen ayrımcılıkla ilgili bir olgu. Ve bu toplumda ayrımcılık kalın çizgilerle belirlidir. Bugün siz her şeye rağmen üniversiteyi bitirirsiniz ama kariyer mesleği edinemezsiniz. Çünkü engellisinizdir. Neden Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdiğiniz halde kaymakam olamıyorsunuz, bu ayrımcılıktır. Dezavantajları her alanda çok keskin olan bir kitledir engellilik. Öncelikle ayrımcılığı kaldırmamız gerekiyor. Engelliye ulaşabilirliğin en önemli engeli bu. Belediyelerin yaptığı gibi göstermelik şeyler ulaşabilirliği hayata geçirmiyor mesela. Zihniyette ulaşabilirliği yakalamak zorundayız. Zaten bu mekanlar tamamen modernliğin ürünü tasarımlar. Şehirdeki düzenlemeler marjinalleştiriyor insanları. Modern şehirler ‘mükemmel’ insanlara göre düzenlenmiş.
***
Biz toplum olarak hala engelliliği yoksulluk parantezi içinde algılıyoruz. Bu insanların hepsi birer değer. Bu insanlar kelimenin tam anlamıyla özel insanlar. Biraz destek verildiğinde hepsinin başarılı olduğunu görüyoruz. Engellilik yardıma muhtaçlık anlamına gelmiyor. Yoksulluk demek de değil. Engellilik yoksulluğa iter ama yoksulluk farklı, engellilik farklı. Acınacak insanlar değil onlar. Siz insanlara engellilere acımalı hissini verirseniz, bunu istismar edenler de pekala çıkabilir.
***
Varolan potansiyeli yanlış yönlendiriyoruz. Duyarlı olduğunu göstermeye çalışan bürokrat da siyasetçi de meselenin vitrin kısmıyla ilgi daha çok. Millet de engelliyi uzaktan sevmeye devam ediyor. Engelliler de diyor ki: “Biz bedensel yeteneklerimizden yoksun olalım buna bir şekilde katlanırız eyvallah da devletimiz, toplumumuz ‘sosyal’ ve ‘duygusal’ yeteneklerini kaybetmesin!”