Gündelik tartışmalarla, hay huylarla geçiyor zaman. Her yazın bir kışı olduğu gibi her ömrün de bir sonu var oysa.
Hiç ölmeyecekmiş gibi davranıyoruz. Kırıyoruz, küstürüyoruz, yakıyor yıkıyoruz. Bir daha yüz yüze bakmayacakmışız gibi köprüleri atıyor, yola çıktıklarımızla yolda bulduklarımızı değiştirmekten çekinmiyoruz…
Vefa sanki arkaik bir duygu; kardeşlik, kadirşinaslık bulaşıcı bir hastalık adeta, kaçıyoruz onlardan.
“Ben” duygusu en güçlü duygu halini almış, bütün benliğimizi sarmış.
Oysa “ben,” “sen” varsan anlam kazanır.
Biz birbirimizle varız.
Menzile giden yol tek değildir.
Bizi birbirimizden ayıran renklerimiz, fiziğimiz, kültürlerimiz değildir. Biz görünen yanımızla birbirimizden ayrılmayız. Padişah da olsak, hamal da, zengin de olsak, fakir de, kadın da olsak, erkek de aynı yaratıcı tarafından aynı gayeyle yeryüzüne gönderildik Eşit insanlar olarak geldik yeryüzüne. Bizim birbirimizden farklı oluşumuz ayrıcalık değil, bir güzellik, bir ilahi hakikat olarak değerlendirilmeli.
“Ben”den çıkabilirsek, “ben”in kibrini içimizden atabilirsek, hırslarımızı, heveslerimizi “biz”de eritebilirsek, insan-ı kâmil olamayız belki ama “insan” olmaya epeyce yaklaşırız. Menzile vardığımızda ben, sen olmayacak. Biz olacağız.