İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde öğrencilik yaptım. İlahiyat fakültesinde okudum, edebiyat fakültesinden mezun oldum.
Uzun sevgili yıllarımın şahididir İstanbul. Ben de onun. Açtığı kadar sırlarının da şahidiyim. Orada sevdim dostlarımı. Kelimelere, kitaplara Şehremini’nin dar sokaklarında kaptırdım gönlümü. Türkiye’yi, yılların yolların içinden İstanbul’da sevdim, İstanbul’la birlikte sevdim. Fatih’i, Üsküdar’ı, Boğaziçi’ni, sur diplerini, Küçükyalı’nın, Bakırköy’ün yetiştirme yurdu çocuklarını çok sevdim.
Tarihe, edebiyata, Yahya Kemal’e orada daha çok bağlandım. Bozdoğan su kemeri evimin hizasındaydı. Lise ve üniversite yolları boyunca adım adım gezdim sevgiyle, sur içlerini, çukur bostanları. Sevgili dostum İbrahim Kiras’la tadına doyum olmaz sohbetleri, arşınladığımız yılları, bilhassa kitapçı yollarını kelimelerle anlatmam zor. Kayseri’nin şirin kasabası Mimarsinan’dan çıkıp serserilik, dergicilik ve sokakları arşınlama yıllarının içinde öğretmenlik ve gazetecilik mesleğini de icra ettim Mimar Sinan’ın şehrinde.
* * *
Ve eski yazılar, ahh! 1980’li yılların ortalarında o yılların İstanbul’undan görünenleri yazmışım. Önümüzdeki birkaç hafta o yazıları noktasına virgülüne dokunmadan yayımlamak istiyorum. Bir üniversite öğrencisinin dilinden kâğıda dökülenler okuyucunun ilgisini çekebilir, kim bilir. Şimdilerde Ankara’da yaşayan benim için de birazcık nostalji, birazcık hasret yazıları olur.
Aşağıda okuyacağınız yazı, 1986’nın İstanbul’unda kaleme alınmıştır.
* * *
Kendine özgü kültürel yapısıyla İstanbul, başlı başına bir merkez görünümündedir. Bu görünüme sahip olmasını uzun ve derin tarihi geçmişine ve yıllarca koskoca bir devletin başkenti oluşuna borçlu. Doğu’yla Batı’nın yoğun bir sentezi vardır İstanbul’da. Bu sentez organik bir oluşumdan çok tabiidir. Zamanın aşımı bu tabiiliği bozmadığı gibi, bazı denge unsurlarının ortaya çıkması bakımından birçok yarar sağlamıştır İstanbulumuza.
Devamlı büyüyen ve gelişen bir dengeler sistemi İstanbul’un merkezi oluşumunu hızlandırmış, çok çeşitli kültürel motiflerin bir arada ve sıkı bir ilişki içerisinde boy atmasına sebep olmuştur. Bugün pek çoğumuzun gözlemlerken güçlük çektiği taraf da bu olsa gerek. Kültürel yaşamı tümden kavrayıp tahlil edebilmek için belli bir noktaya gelinmiş olması zorunludur burada. Sıradan insanlar bunun farkında olamazlar hiçbir zaman. En azından belli bir kültürel çevrenin içinde bulunmak ve hiç olmazsa belli prensipler edinmek bir İstanbullu için kaçınılmazdır.
Bu çevre ne olursa olsun önemli olan gözlemlediğimiz zeminin sağlam ve güvenilir olmasıdır. Yalnızlık ve can sıkıntısı en büyük düşman olmalıdır İstanbullu için. Çünkü bu tür duygular değil İstanbul’un kültürel yaşamını, kendimizi tanımamız bakımından da olumsuz bir etkendir. O halde elde etmemiz gereken bazı zaviyeler olması gerek diye düşünüyorum. Sabah akşam belli endişeleri taşımak ve zamanın en küçük biriminde dahi uyanık bulunmak kültürel yaşamı daha bir anlaşılır kılacaktır. İstanbul’un ve zamanın ruhuna ancak bu şekilde girebilirsiniz kanımca.
Günlük gazeteler, yayınevleri, kitap kulüpleri, açık oturum, panel, seminer, konferans gibi bir takım faaliyetler ve hepsinden önemlisi birçok büyüklü küçüklü kütüphanenin bulunması İstanbul’u yaşanılır hale getiren faktörlerdir. Her şey bulabilirsiniz burada, yeter ki istekli olun ve gönlünüzde bir aslan yatsın. O aslanı doyuracak malzemeyi bulmak için de bazı feragatlıkların ve sabır, vefa gibi insan nefsine zor gelen işlerin aşılmış olması gerek. Ruhun ihtiyaçlarını elde ederken ölçüyü ve dengeyi kaçırmak her zaman büyük zararlara yol açabilir İstanbul’da.
İstanbul’da her an her yerde kültürel atmosfer vardır ve habersizce insanı sarıp sarmalar. Birçok gelişmenin farkına varamaz olursunuz. Kültürü bölgesel değil de çok genel anlamda düşündüğünüzde İstanbul’a daha değişik ölçüler içinde yaklaşmanız doğru olur. Yani gelişigüzel, genelgeçer veya adet yerini bulsun babından meseleyi ele almamak gerekir. İşte İstanbulumuzun en büyük özelliği. Ona en nadide kumaştan bir parça olarak bakmak kültürel yaşamı da bir nebze anlaşılır kılacaktır kanımca.
Soğuk bir kış günü koltuğunun altında veya elindeki çantada kitaplar olduğu halde, suratı kaskatı, elleri mosmor olmuş yakışıklı bir genç görürseniz İstanbul’daki kültürel yaşamın boyutlarına katre de olsa yaklaştıracaktır sizi. Babıali’deki kağıt hamalları dahi birer dâhidir. Eğer tenezzül edip biraz konuşacak olursanız size hiç beklemediğiniz konuşma kalıplarıyla nutuk atabilirler. Her şey Babıali’de bitmez elbette. İstanbul genişledikçe kültürel nitelikli merkezler dağılmakta, icabında kenar bölgelerde tutunmaya çalışmaktadır.
İstanbul kültür ve sanat dallarının en bol çeşitleriyle yaşandığı bir şehrimiz. Çevre kültürü, peyzaj mimarlığı gibi dallardan tutun da adını koymakta güçlük çektiğimiz daha onlarca meslek kolu. İstanbullu biri size ‘hobilerden’ bahsediyorsa kültürel yaşamını kastediyordur. İster kitap okumak olsun, ister müzik dinlemek, hatta spor yapmak. Boş zamanların değerlendirilmesi niteliğindedir burada kültürel yaşam.
Bir sonraki yazı, İstanbul’da öğrencilik, (1980’li yıllar) nasipse.