İçimizde bir kandil yanar. İçimizi bir kandil yakar. İçimizde yanan biziz. Artar azalmaz hallerimiz.
Hal değiştiririz. Esvap değiştiririz. Gönlümüz acır esvap değiştirirken, halden hale geçerken. Ve fakat gönül kendine kendi halinden başkasını giydirmez.
Hemen her gün sorular sorar, cevaplar arar, bir şeyler kurcalar yürüme ve aramayı sürdürürüz. Bu çabadır bizi yaşatan, yeni doğumlara yönelten. Aynı çabadır, aynı derttir kendimizi yontmaya, içimize yolculuğa çıkaran.
Yorar insanın kendini tanıma macerası. Yorsa da yaralasa da göze almaya değmez mi? İnsanın kendini aramasından daha asaletli bir şey var mı?
Kendimizi ararız, içimizde kandillerle.
Tükenir mi ışığı kandilin?
Yolu gönlünden geçenin, yolu kendi olanın ışığı tükenir mi?
Biz geçip gidenleriz.
Geçip giderken dilek tutmamış, heves etmemiş, kül olmamış, kanat takıp uçmamış, taklitçi bir ağızla gevezelik etmişlerden değiliz.
Çünkü insan kuş olur uçar, dağ olur dayanır, insan olur seçer. Seçen insana seçtiğinin kaderinden pay verilir.
Işığı, aydınlanmayı seçen nur olur.
Kalıcı olduğumuzu düşünürüz alemde. Sahnede fazladan kalma isteğimiz vardır. Bu istek insanın bir süre sonra gerçek sanacağı bir oyuna kanmasına sebep olabilir.
Bu oyunda kalıcı olduğumuzu düşünüyor, her boşluğu doldurmak, her şeye bir ad takmak, her yere yetişmek istiyoruz.
Oysa biz yol kenarı bir hanız. Sahnede değiliz. Geçip gidenleriz, üzerinde konaklanan, ağırlayan, ağırlananız.
Tükenir mi ışığı kalbin? Sevenlerin, arayanların, yürüyenlerin, yoldaki hanların, bazı zamanların ışığı tükenir mi?
İçimizde bir kandil yanar. İçimizi bir kandil yakar. İçimizde yanan biziz. Artar azalmaz hallerimiz. Hal değiştiririz. Esvap değiştiririz. Gönlümüz acır esvap değiştirirken, halden hale geçerken. Gönül kendine kendi halinden başkasını giydirmez.