Sükût elbisesini çıkarır gönül. Sararan mevsimlere aldırmadan düşer ekin tarlalarına. Başaklarda olgunlaşır zaman, gönül olgunlaşır. İki insanın bakışlarına ilişir eylül. Rüzgâr aşkı fısıldar, bir yanı yaz, bir yanı sonbahar.
Evler eskir, toprak eskir, virane vakitlere düşer gönül. Yağmur rahmet olur sürer kokusunu kalbimize. Hak tecelli eder, yıldızlar, güneşler yanar...
Gönül evimizdir, bahçesinde güller açan. Varlığı, hakikati onunla anlar, ona yaslanır ruhumuz.
***
Biz gönülde anlam bulur, hakikat güneşine onunla yaklaşırız. Sonsuzluk duygusunu gönülle anlama çabamız da bundandır. Fani olanı tanımlayan, içine alan sonsuzluktur. Biz onu keşfetmeye çalışır, hisseder, onunla canlılık kazanır, onda var oluruz.
Gönül, hayatın merkezinde; yürüyen, nefes alan, tutunan, ağlatan ve ferahlatan her şeyde. Sevinen de üzülen de o.
Gönül, gittiği yere bir kalple gider. Gönül sahipleri el yordamıyla kalbi damıtır. Sızlayan eller de çözülen diller de gönle dahildir. Her adımda, her sözde, dağların tepelerinde, çiçeklerin bakışlarında aradığımız odur.
***
İnsanın âlemdeki yolculuğu, kaybettiğini bulma, unuttuğunu hatırlama, gönlünü keşfetme hikâyesidir.
Derin unutuşu vardır insanın. O unutuştan sonra gönlü yeniden keşfetmeyi konuşur, satır aralarında ondan ne kadar uzak olduğumuzu fark ederiz. İnsan bilmediği dünyaları keşfeder. Sahra altı Afrika’yı, o bilinmez coğrafyaları keşfeder de kendi sokağındaki dilenciye bakar, geçer.
***
Gönlümüz tehlikede. Gönülden uzaklaşan güce, maddeye yönelir, eşya ile arasında sahiplik bağı kurar. Bu bağ insanı putlara yöneltir.
Putlara yönelir de insan gönlüne uzanan eli fark edemez. Kendi eliyle bir şey diker oraya. Put dediğimiz ondan başka bir şey değil. Kırıp döktüklerimiz, tutup bin bir hayal içinde peşinden koştuklarımız, gönlümüzü perdeleyen her şey bir puta dönüşme tehlikesi taşır.
Her nefeste bizi çağırır ölüm. Zamandan insandan sıyrılırız da içimizdeki putları bir türlü kıramayız.
“ibrâhim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim”
***
Var olmanın özünde başlayan, varlık sancısıyla kalbimizi yoklayan acının, sözün, hüznün üstündedir gönül. Orada saflık, duruluk, arınma vardır.
Gönül tahrip olursa aşksızlık, umutsuzluk başlar, harabe ülkeler gibi toprak kurur. İnsan kurur, insanla birlikte âlem de kurur. Ağır yenilgiler içinde yıkıma uğrayan, kuruyan aşktır aslında.
Gönül ateşini yeniden harlayan aşktır. Gönlü diri tutan, seferden sefere koşturan, putları yıkan, kendi içsel yolculuğumuza kılavuzdur aşk. Gönül ehli kimi zaman bu sırrın sahibidir, kimi zaman bu sırrı ifşa edendir.
Denizler gibi taşar gönül; köpürür, hırçın dalgalar gibi vurur kıyıya.
Allah, gönül sahiplerini en derininde saklar.