Çankayasız bir Ankara düşünmek zor, hatta imkânsız. Uzun zaman oldu; ben de Çankaya’da ikametediyorum. Başkentin bir peruk kadar hüzünlü, bir peruk kadar yalnız ve yine bir peruk kadar mutsuzları orada yaşar.
Herkes yaşadığı yeri sever ama onlar tutku ve aşkla bağlıdırlar muhitlerine.
Çankaya’da dolaştığınızda sık sık “Good Bye Lenin” filminden enstantanelere rastlamanız mümkündür.
Enteresan bir filmdir Good Bye, Lenin. Sosyalizme inanmış bir anne ile oğulun hikâyesidir anlatılan. Doğu Almanya yıkılmadan önce kalp krizi geçiren ve sekiz ay komada kalan anne, dışarıda olup bitenlerden habersizdir. Uyandığında artık yaşadığı dünya sandığından çok farklıdır. “Utanç Duvarı” yıkılmış, kapitalizm, Doğu Almanya’da kendisini göstermeye başlamıştır. Oğlan annesinin zaten hassas olan sağlığını düşünerek bu gerçekleri ondan saklamaya karar verir. Değişimin rüzgârları sadece sokaklarda değil, evlerin içinde de esmeye başlamışken annesini tüm bu gerçeklerden koruyabilmek için içlerinde sadece kendilerinin olduğu, gerçek üstü masalsı bir dünya sunar. Her şey saklanır anneden. Ama bu hiç de kolay değildir. Anneye, eskiden kaydedilen sosyalizm propagandası yapılan haber bültenleri seyrettirilir, istediği kimi şeylere orak çekiçli etiketler yapıştırılır vs. Annenin Duvar’ın yıkıldığını öğrenerek şok yaşamaması gerekmektedir. Öyle söylemiştir doktorlar, yoksa ölebilir.
Birçok Çankayalının durumu da en az bu anne oğulun durumu kadar hüzünlüdür. Onların bu haline üzülen kimi siyasi parti ve kimi dernekler Çankaya’nın hâlâ değişmediğine inandırmaya çalışırlar ahaliyi.
Mecburi haller dışında Çankaya dışına çıkmaktan imtina eden çoğu Çankayalı da geçmişin hatıralarıyla yaşayanlar gibi kendilerine sunulan eski şarkıları dinleyerek teselli bulur.
Onlar için Çankaya demek, Cumhuriyet döneminde kurulmuş ve o günden bugüne de aslında bir getto misali asla değişmemiş kutsal bir semt demekti.
Her ev, her dükkân, her park, her pasaj onların kalesi ve dokunulmazıydı.
***
Korunmak için sığınılacak en güzel yer “sanal” bir dünyaydı. İşte o dünyanın adı Çankaya! Partilerin ve derneklerin olmayacak rüyaları alıp sattıkları sanal bir dünya orası.
“Sanal” mı desem “hüzünlü” mü desem bilemedim, bir dünya işte. Amerikalıydı galiba, bir psikoloğun “zamana hapsolmak” dediği şey bu olsa gerek. Çankaya’da kendilerini geçmişe hapsederek yaşayanlar için üzülüyorum. Bir peruk gibi hüzün kaplıyor içimi.