Evleri uzakta olanlar var. Garipler. Yüzüne baktığınızda hakkı hatırlatanlar.
Evlerinin önünde eşiklere oturmuş kara çocuklar.
Evleri uzakta olanlar, mütemadiyen yoldadır.
Helal nefes ve rızık peşinde...
***
Gariptir, evleri uzakta olanlar. Gönlünü hakka açmış kurbanlar. Hesaplar yüktür gönlünü hakka açana…
Gariptir, evleri uzakta olanlar. Gariplerin tebessümü de pek tatlıdır. Cennettendir.
Yazı da kışı da bilirler, sıcağı soğuğu da. Eksilmiş gibi elleri, elleri ceplerinde, yolu ve türküleri uzatarak yürürler.
Akşamüstü yaptıkları muhabbetleri vardır. Kısılmış kırmızı gözleriyle bakan ve tüm yorgunlukları alev yalımları içinde sararak tatlılaştıran bir soba vardır evlerinin ortasında.
Anne mübarektir ve baba kaledir.
***
Yolculukları evlerine, kalplerinedir.
Evlerinde neşe, kalplerinde muhabbet vardır.
Çiçekler büyüdükçe, üşüyen çocuklara sığındıkça varacağız evlerimize.
Çocuklar var bir de evleri uzakta. Gariban çocuklar. Tatlı elleri, tatlı yüzleriyle… Gülümsemeleri badanalı tertemiz toprak evler gibidir. Dünyanın en cömert çocuklarıdır onlar. Bahçelerinin en güzel meyvesini size ikram ederler.
***
Garipler yolu sever, hesapsız çıkar yola. Hesabın olduğu yerde sırrın kaybolacağının şuurundadırlar.
Sevgiyle silerler terlerini, gözyaşlarını.
Kendi yaralarına kendileri merhem olurlar.
Yüzleri hakka dönüktür.
Ancak bölüşüldüğü zaman güzel olacağını bilirler ekmeğin. Bölüşüldüğü vakit toprağın bereketli olacağını, gökyüzünün daha da genişleyeceğini bilirler.
Hizmet edilmesini sevmezler, güle oynaya taşırlar bir lokma ekmeği karınca yuvasına.
Evleri uzakta olanların sükutları da sözleri gibi tatlıdır. Sukut, eve giden gizli bir yol gibidir. Gürültülerin ve karmaşanın içinden sıyrılarak eve varırlar. Eve, şefkate, muhabbete…
Dağlardan evlerine odun taşıyan köy çocukları var bir de. Ellerine kollarına burunlarını silen çocuklar. Bir çiçeğin doğuşunu size onlardan başka anlatacak kimse yoktur. Gönlünü size onlardan daha güzel açacak kimse de yoktur.
Taşıdıkları odunlarla mutfak kapısında beklerler, annenin görmesi için. Cesur kara çocuklar. Anne sevinci mutlu eder onları. Anne taşıdıkları odunla süt pişirecek, ekmek yapacak. Lezzetli ekmekler… Çocuk nefesi kokan ekmekler…
Dağlara yaklaşalım, uzanalım dağlara. Dağlardan evlerine odun taşıyan çocuklarla tanışalım. El ele, el ele.
Birlikte şampiyon olalım, badem ağaçlarının altında, üzüm bağlarında.
***
Bir de Tarık Ziyad var, gariplerin pek sevdiği:
İki deliyiz,
ben ve dolu bir kadehin
boş kadehe çarpıp çıkardığı tınlama,
ama hafifçe…
iki aptal alacakaranlık
perdesidir penceremin,
duvarın üzerinde hayalî bir pencere durur
yıllardan beri.
kimsenin oturmadığı bir evde
iki çatı,
gelenlere bir veda gıcırtısıdır
kapı
iki dudak, üzerinde iki dudağın,
aşk bir tanrı
esirgeyen bağışlayan
ve öpüşmek bir din sanki.
yollarda iki ölüm
köpekler gibi dolaşan,
kokluyorlar tozu dumanı
eskilerin adımlarını izleyerek.
İşte yalnızım,
kanlı canlıyım kabrimde
tepemde iki ölü Yasin okuyorlar
birbirlerine.
Türkçesi: Halim Öznurhan