Engelliler Haftası’nın içindeyiz. Derdimizi/dertlerimizi bu hafta vesilesi ile daha çok konuşacağız.
***
Tecrübelerimizden biliyoruz ki, engellilerin sorunlarının çözümü pek çok sorun gibi zihniyetle ilgilidir. Zihniyet değişmediği sürece, engellilere dönük hangi yasaları, hangi düzenlemeleri geçirirseniz geçirin sağlıklı sonuçları almanız mümkün değildir.
Aslolan bakış açısıdır. Toplum engellilere nasıl bakıyor? Onlara yaklaşımı nasıl? Engelli, toplumda “muhtaç” bir varlık olarak mı algılanıyor yoksa her insan gibi bir birey olarak mı algılanıyor?
Bu soruya vereceğiniz cevap engelli bireylerin sorunlarının gerçekten çözülüp çözülmeyeceğini de ortaya koyacaktır.
Engelliye bir “muhtaç” gözüyle baktığımız sürece ve bu bakış açısını değiştirmediğimiz sürece engelli bireyin sorunları da devam edecektir.
Engellilere nasıl davranacağımız hususunda tedirginlik içindeyiz. Engelli dediğimiz kişilerin insan oldukları çok aklımıza gelmez. Duyguları, düşünceleri, bir hayatları var. Onlar bir takım bedensel imkânsızlıkları nedeniyle bazı şeyleri ya yapamamakta ya da zorlanmaktadır. Onlar sadece özel ihtiyacı olan insanlar.
Engellilerin aslında hiç de sıradan olmadıklarını gösteren argümanlar ise asıl sorunun kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.
Açık konuşmak lazım. Benim de birazdan sıralayacağım deha engelliler klasmanının dışında yer alan her engelli, toplumsal kabulün dışındaki “muhtaç” engelli statüsündedir.
***
Engelli deyince onların çok özel insanlar olduklarını anlatmak için muhakkak bir başarı hikâyesi olmak zorundadır. Milyarlarca normal insanın başarı hikâyesine ihtiyaç yoktur. Ama engelliler bir şeyleri başarmak zorundadır. Hemen engelli dehalar sıralanıverir…
Johann Sebastian Bach çaldığı orgla en güzel eserlerini hayatının son döneminde verirken gözleri artık görmüyordu…
Beethoven piyanosunun tuşlarına dokunup en dokunaklı eserlerini üretirken kulakları artık duymuyordu…
Aldous Huxley de kara ütopyanın en ünlü eserlerinden biri olan “Cesur Yeni Dünya”yı yazdığında gözünün feri söndü sönecekti…
Franklin Delano Roosevelt üç kez ABD başkanı olduğunda tek istediği ayağa kalkıp birkaç adım atabilmekti…
Thomas Edison dünyayı aydınlatırken pek çok şeyi işitmiyordu…
ALS hastalığından dolayı boynundan aşağısına söz geçiremeyen Stephen Hawking evrenin sırlarını çözen adam olarak tarihe geçiyordu…
Dünyanın en meşhur portresini çizen Frida Kahlo çelik korselerle yatağa bağlanmış bir şekilde tavandaki aynadan kendini resmediyordu…
Bağlamasının tellerine dokunduğunda kara toprağın gerçek dostumuz olduğunu hatırlatan Aşık Veysel dünyayı artık görmese de dünya onu hayranlıkla izliyordu…
***
Engelli gerçekten Allah’ın onlara bahşettiği bazı özellikleriyle olağanüstü yeteneklere sahip bir deha olabiliyor.
Meselemiz sıradan engellinin hayatı olmalı. Aslolan, normal hayatta sıradan engellilerin nasıl bir hayat sürdüğüdür. Hiçbir dâhiyane projeye, buluşa imza atmadan “insani” muamele görebileceği bir hayatın onlara bahşedilip edilmemesidir aslolan.
Diyeceğim o ki, nasıl pek çok sağlıklı insan “dâhi” olmadan hayatını bu toplum içinde sıkıntısız sürdürebiliyorsa engelliler de “dâhi” olması beklenmeden normal bir hayat sürebilmelidir. Onlardan içten içe, belki de farkında bile olmadan, ekstra bir şeyler bekliyor oluşumuz meselenin esasını ıskalamamıza yetiyor. Biz önce zihinlerimize ördüğümüz duvarların engelinden kurtulmaya bakalım.