Kavak ağacı, gecekokan çiçeği, hardal sarısı, hayal pembesi...
İnsanın hayata düştüğü saflık…
Üşürsün, üşümek kıymetlidir; ağlarsın, koşarsın, kahkaha atarsın, kıymetlidir.
Nefes nefese bir dünya. Kucak dolusu rüya. Yetişemezsin.
Sonbahar, kış, ilkbahar.
Efsunlu bir dünya.
Efsunlu dünya ve biz oraya düştük.
İnsan yolunu şaşırmaya başladı. Balona, şekere, çikolataya sevinen bizler ün, para, ego bir araya gelince sevinçten uçan koca çocuklar olduk. Süt dişlerimizin yerini takma dişlerle doldurma çabasındayız artık. Yeter ki kötü görünmesin.
Yürek çarpacak, yola ve yolumuza çıkan insanlar olacak.
Milyonlarca insandan bize düşen, kaderini bize ekleyen ve aynı kaderde yoğrulduğumuz insanlar olacak. Aynı hikâyeyi yazdığımız insanlar…
Birlikte ve ayrı ayrı yazgımız olacak.
Göremediğimiz bir rengi var bu yazgının.
Göremediğimiz bir menzili var.
Aynaya bakıp feryat ediyoruz: Ey kurtarıcımız kolla bizi, kavuşmuyor hayatı saran kollarımız.
Gidenin, geçmişin peşinden koşuyoruz. Hâlbuki önümüzde yaşanacak günler var. Mazeret geçmişe yöneltilen bir şeydir. Biz geçmişin berbatlığından, geleceğin rezaletinden bahsedip bahaneler üretiyoruz, mazeretler…
İnsan aslında kör bir bilinçten öte bir şey değil. Bilincinin aydınlanması için bir ömrü heba etmesi gerekir. Ömrüm, heba edilecek şey miydin sen!
Kurban verdik ey ömrüm. Fikirlerimizi, ruhlarımızı, sevgililerimizi. Akan sular da bulanır. Sular hep bulanabilir. Beklenen gelebilir, geçen geçmeyebilir, yaşananlar yakışmayabilir ve sen gidebilirsin. Bütün ihtimaller yaşlanabilir ve hatıralar ölebilir.
Her şey olabilir ama ey kurtarıcımız bizi bilinçlendir! Tek bir şey karşısında tepkimizin ne olacağı belli değildir. Sevgi. Ey kurtarıcımız sev bizi!
Hayat kuşatmalısın bizi. Bize vereceklerini vermelisin. Doyurmalısın bizi.
Ama biz bu sofradan doymadan kalkacağız.
Biz yani geçip gidenler; heybesinin delikliğini bilip, dökülen de birinin rızkıdır, diyenler. Minnet etmeyenler, minnet beklemeyenler geçip giderken. Biz yani yamasından ve yarasından bahsetmeyenler...
Ey kurtarıcımız, bu bahiste kazanan yok. En azından tut elimizden kendimizi kaybetmeyelim.
Günler gelip geçiyor.
Günler gecesine erişiyor.
Bir menzile ulaşanlar var.
Bir yere varıp ötesine gidemeyenler var.
Didişmekte olanlar didişiyor, bir adam kaybına ağlıyor, bir adam aramaktan vazgeçmiyor, bir kadın ağıt yakıyor.
Ey kurtarıcımız göm bizi bu hayata. Susalım ve seyir makamına erişelim. Seyir var seyir içinde. Kaybolmayalım pazarlar içinde. Nazarı vahdet olana zaten pazar olmaz.
Ey kurtarıcımız, pazarlıksız olmayı ve hayatın kavuşmayan kolları önünde eğilmeyi öğret.
Şüphesiz ses verir kurtarıcı:
-Yaşayıp öğreneceksin.