Salgın günlerinde en çok yaptığım işlerden biri film izlemek. Bol bol eski Türk filmi izledim. Aklımın bir köşesinde de Yücel Çakmaklı’nın yaptığı filmleri, dizileri izlemek vardı. Onların bir kısmını izlemiş olsam da her defasında muhabbetle, çok şey öğrenerek izlediğim filmlerdi Çakmaklı’nın filmleri.
Bir Yücel Çakmaklı sineması var şimdi. Tanıdığım Yücel Çakmaklı’yı ve sinemasını anlatmak istiyorum dilim döndüğünce.
* * *
O, kıymeti geç fark edilmiş bir sinemacı. Milli Sinema Akımı’nın en önemli temsilcilerinden. Yönetmen, yapımcı ve senarist. Küçük Ağa, Bir Adam Yaratmak, Minyeli Abdullah, Sahibini Arayan Madalya ve Kuruluş gibi filmlerde onun imzası var. Aynı imzayı senaryosunu Necip Fazıl’ın yazdığı yapımlarda da görürüz. Tarık Buğra’nın romanları onun maharetli elleriyle beyazperdeye taşındı. Zor zamanlarda konuştu, filmler yaptı.
Yücel Çakmaklı’nın çocukluğunun en güzel, en heyecanlı günleri çocuk esirgeme kurumlarında geçer. 1937 doğumlu. Dört çocuklu bir ailenin en büyüğü. Küçük Yücel de 7 yaşından 18 yaşına kadar Afyon’da çocuk yuvasında kalır.
Hayalindeki şehir ve hayalindeki sinema için liseden sonra İstanbul yollarındadır… 1959’da Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirir. Yeni İstanbul gazetesinde -1963’ten itibaren- Tarık Buğra’nın yönettiği sayfada sinema yazıları yazar. Osman Seden, Orhan Aksoy gibi ünlü yönetmenlerle çalışır. Hayali büyük Türkiye’nin sinemasını yapmaktır.
* * *
Yetiştirme yurdundaki çocukların daha çocuk yaşta nasıl birbirlerine gönülden bağlandıklarını, birbirlerinin hayatlarına karıştıklarını daha İstanbul’a gitmeden çok yakından görür. Ve bu, onun düşüncesini, fikrini, sinemasını, edebiyat anlayışını çok etkiler.
Devlet şefkat demektir ona göre; evlatlarını bağrına basan.
Çakmaklı’ya göre çocuklar bizi hakiki sese çağırır her zaman. Çocuk hakikate daha yakındır ve günahsızdır.
Yücel Çakmaklı’nın çocukluk ve yuva günlerini kendisinden uzun uzun dinledim. Çakmaklı sinemasının güzelliğinin kaynağı orası, sır o günlerde bana göre.
* * *
Çakmaklı’nın sinemaya adım attığı 60’lı yıllar, Türkiye’de toplumsal değişimin çok hızlı olduğu yıllardır. Bu değişimin sancıları yaşanır memleketin tamamında. Bir taraftan da ideolojik kutuplaşmalar vardır.
Yücel Çakmaklı tam da öyle bir dönemeçte kendi milli değerlerimize dönüşte sinema ve sinemanın imkânları üzerine kafa yoruyordu.
İşi bir hayli zordu, farkındaydı. Meselesi vardı. Türk diyordu, Türkiye’nin şarkısını söylemek istiyordu...
Çakmaklı, Türk milletinin tarihi gelişimini ve toplumsal ilişkilerimizi anlatmakta sinemanın eksik kaldığını düşünür. Kemal Tahir gibi o da tarihimize karşı bir çarpıtma yapılageldiğine inanır. Haklıdır. Çünkü Batı toplum modeline şöyle ya da böyle bir özenti vardır. Batı toplum modelini benimseyenler, orada olanın bizde karşılığı olmamasına rağmen sanki Türkiye’de de yaşanmış gibi Batılı filmlerin isimlerini değiştirip onları Türkçeye aktarmakta bir sakınca görmüyorlardı çünkü. Türkiye, Tarık Buğra’nın Dönemeçte’sine yaklaşmaktadır. Dolayısıyla bir milli sinema anlayışına ihtiyaç vardı. İşte Yücel Çakmaklı’nın yaptığı filmler o arayışın ilk ürünleri olarak ortaya çıkar. Türk sinemasına yeni bir anlayış getirir milli sinema akımı. Milli değerlerimize dönük sinema toplumda da heyecan yaratır.
Şu sözler Yücel Çakmaklı’nın:
“Umutsuz değilim. Üstelik Türkiye’nin mazlumlara ve İslam dünyasına bir motor güç rolü oynayabileceğini düşünüyorum. Ortak değerleri paylaştığımız ülkelerin sinemacılarıyla işbirliği yaparak dünya standartlarında filmler üretebiliriz. Bunun çok ciddi anlamda eksikliğini hissediyorum. İslam’ın özü nedir? Müslüman toplumun tarihi gelişimi nedir? Tarih içinde yetiştirdiğimiz önemli şahsiyetler, çok şey var anlatacağımız… Şimdi bizim sinemamızın asıl meselesi kimlik. Milli bir sinemamız olacak mı, bunun yollarını bulabilecek miyiz?”
“Devlet ile milletin aynı yönde gitmesi önemli” diye düşünür Çakmaklı ve bu düşüncesini her vesileyle açıklar.
* * *
Son sözü Çakmaklı üstadımıza bırakalım:
“Türkiye ve Allah’ın rızası için yaşadım. Mutlaka görmek isteğim bazı ülkeler var ama netice itibariyle Türkiye’de doğduk, bu topraklara yönelik hala vazifelerimiz var, o vazifelerimizi yapacağız. Ve kısmet olursa yine bu topraklarda gömülmek isterim.”
Allah’tan rahmet dilerim bu toprakların türküsünü aşkla söyleyen Yücel Çakmaklı’ya.