Tanıştığım için şükrederim. Yazdıklarını okumaktan nasiplenen biriyim. Erzurum’un türküleri kadar güzel bir adamını anlatmak istiyorum.
Nevzat Kösoğlu. 7 Ekim 1941’de Erzurum-İspir’de doğdu. İ.Ü. Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1964’te gazeteciliğe başladı. Ötüken Yayınevi’ni kuranlar arasında yer aldı ve yönetti. 1977 genel seçimlerinde MHP’den Erzurum Milletvekili olarak parlamentoya girdi. 12 Eylül 1980 İhtilali’nden sonra bir buçuk yıl tutuklu kaldı. Yayıncılıkla uğraştı. 14 ciltlik Büyük Türk Klasikleri ile Kültür Bakanlığı adına 30 ciltlik Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi’ni yayımladı.
Vefat tarihi, 10 Ekim 2013.
O gerçek bir düşünür ve gönül adamı. Yazdıkları, dünkü ve bugünkü Türkiye’yi anlayabilmek için esaslı referans. Zikretmek gerek: Kitap Şuuru, Türk Olmak ya da Olmamak, Konuşmalar, Türk Dünyası Tarihi ve Türk Medeniyeti, Millî Kültür ve Kimlik, Eski Türkler’de İslâm’da ve Osmanlı’da Devlet, Geçmiş Zaman Peşinde Yahut Vaizin Söyledikleri, Galip Erdem, Ziya Gökalp, Yahya Kemal, Peyami Safa, Dündar Taşer, Şehit Enver Paşa.
Kültürden irfana, musikiden tarihe kadar uzanan bir eksen üzerinde bir dolu eser.
Şu cümleler Şehit Enver Paşa kitabından:
“Osmanlı’nın çöküşü de kuruluşu gibi bir destandır. Çöküşün kahramanları olan neslin bayraktarı Enver Paşa’dır. Onların varlığıyla İmparatorluğun çöküşünü birlikte düşünmek şaşırtıcıdır ve haksızlık gibi görünür. Onların yürekleri dağ gibiydi; hayalleri de öyle... Asla küçük düşünmüyorlardı. Yüce Devlet’i, ülkesi ve milletiyle kurtarmak için kendilerini ateşlere atarken, her biri İmparatorluğun bir uzak köşesinde, bütün Müslüman dünyayı kurtarmayı düşlüyor ve bunun heyecanı ile sarsılıyorlardı. Büyük düşünmek, büyük rüyalar görmek büyük zamanların görüntüleridir. Oysa bunlar çöküyorlardı ve çökerken bile yüreklerindeki ve kafalarındaki büyüklükleri terk etmiyorlardı. Sonra, Anadolu’ya çekildik. Artık onları anlamak zorlaştı. İnsanlarımızda yürekler daraldı, ufuklar kapandı; araya anlamsız siyasi endişeler girdi.”
Kösoğlu, Türk tarihini ve felsefesini günümüz şartları içerisinde yeniden ele aldı, kültür ve medeniyet kavramları ile alakalı özgün fikirler ortaya koydu. Kimlik meselesine yeni bir boyut getirerek yeni Türk kimliğinin inşa yollarını gösterdi.
Sadece ‘Türkiye’ ismi bile onu heyecanlandırmaya yetiyordu. O, bu ülkenin dünyanın umudu olduğunu söylüyordu. Türkiye üzerine konuşurken o umutla konuşuyor, gözleri parlıyordu.
“Kültürümüzün esası, ana direkleri üzerine çok düşünmeli, çok kafa yormalıyız, yarının inşası oradan geçiyor çünkü” diyen Kösoğlu onları sıralıyor: Dilimiz, dinimiz, musikimiz ve yaşama üslubumuz…
Çok sevdiği İspir’i yazdı:
“Öncekilerden ve benim neslimden olan herkesin bir İspir’i vardır. Burhan Felek’in Üsküdar’ı, Orhan Okay’ın Balat’ı, Sevinç Çokum’un Beşiktaş’ı, Mitat Enç’in Antep’i, Ahmet Turan’ın Sivas’ı, Emir Kalkan’ın Kayseri’si ve daha niceleri… Ama hakiki İspir benim anlatacağımdır… Size cennetimden söz edeceğim desem, bu adam hiç cennet görmemiş diyebilirsiniz... Doğrusu ben bu yaşa geldikten, İstanbul ve Ankara’da yaşayıp, yirminci yüzyılı geçtikten sonra fark ettim. Yine de karıştırıyorum; bu cennet içimde miydi, İspir’in bahçelerinde mi?”
Türkiye sevgisi imandandır kitabımı takdim ettim yayımlanmadan önce. İsmini pek sevdi. Okudu, değerlendirdi. Nevzat Hoca’nın değerlendirmeleri ışığında yeniden baktım, önerisiyle bir yazı daha ekledim kitaba.
Son görüşmemizden aklımda kalan sözleri:
“Türkçeyi pekiştirmek için imanımızı pekiştireceğiz, imanımızı pekiştirmek için dilimizi.”
“Tebessüm kadar güzel bir şey tanımadım. Tebessüm eden ne güzeldir, Allah için tebessüm ne güzeldir.”
İspir kaymakamlığı yapan dostum Hüseyin Sarıibrahim anlattı. İspir’in bir beldesinde birlikte namaz kılmışlar. Namazdan sonra camiden ayrılmaz Nevzat Hoca, bir süre daha kalır içeride. Bir müddet sonra gelir arkadaşımın yanına ve der ki: “Biz namazı kılıp bırakıyoruz öyle. Oysa namazdan sonra da tefekkür etmek lazım!”