Geçiyor alnımızın ortasından derin bir gece, zaman alevlerin diliyle konuşuyor. Ortasında sekerek yaşayan insan yalnızlığı.
Gece uzun, insan bu uzunlukta bile konuşamıyor toprağın dilinden. Bekleyeninin toprak olduğunu bildiği halde.
Kalp deşmenin bir faydası yok. İnsan sadece sargıya alıyor kendindeki kırıklıkları. Hem yaralı kuşlar terk edemez göğünü, küsemez uçmak denilen yolculuğa. Bir solukta ciğerini bırakamaz bir yaraya.
İnsan kendi kaderine söylenir. Böyle bilinsin dünya bir söylentidir, bir uğultu, bir sızıntı.
Gelmez elinden ruhuna eşlik etmek. Güzel seyre dalmak gelmez. İnsan bazen bir kere gider, bir daha gelemez. Dünyada her yol insanın kendine çıkmaz. Bazen başkalarına çıkar ki sadece bir satır kendimiz varız. Yani bir satır yazgıdan, bir hatır yakamızdan, bin kahır telaşımızdan.
İnsandır, sürekli olmuşu, olanı, olacağı hep zan ile kutsayan. İnsandır, gönendikçe dünya vuslatını bir şeye bağlayan.
Oysa üryan geldik, üryan gideceğiz. Bir vakit burada, bir şarkı, bir rüya, bir hasret, bir ağrı olarak…