Gâh çıkarım gökyüzüne/seyrederim âlemi
gâh inerim yeryüzüne/seyreder âlem beni
-Nesimi
Biz gönülde anlam bulur, hakikat güneşine onunla yaklaşırız. Sonsuzluk duygusunu gönülle anlama çabamız da bundandır. Fani olanı tanımlayan, içine alan sonsuzluktur. Biz onu keşfetmeye çalışır, hisseder, onunla canlılık kazanır, onda var oluruz.
***
Gönül bizi çağırmasa, sonsuzluğun cezbesi bizi harekete geçirmeseydi hayat da mana da olmazdı. Onsuz zayıf ve güçsüz kalır, kendi ağırlığımızı bile taşıyamazdık. Gönlün hayatımıza değen hep diri, hep taze bir tarafı vardır. Hayatımıza doğrudan yansıyan, yaşanan, duyulan işte bu hakikat…
Gönül, hayatın merkezinde; yürüyen, nefes alan, tutunan, ağlatan ve ferahlatan her şeyde. Sevinen de üzülen de o.
Gönül, gittiği yere bir kalple gider. Gönül sahipleri el yordamıyla kalbi damıtır. Sızlayan eller de çözülen diller de gönle dâhildir. Her adımda, her sözde, dağların tepelerinde, çiçeklerin bakışlarında aradığımız odur.
Yol da yolculuk da gönle ulaştığında kıymetlidir. Gönlü ‘gönül’ yapan hüzün. Hüzünlenmemiş gönül, toprağı sınanmamış tozlu bir tarladır. Hüzünlenmemiş gönül ekilmemiş biçilmemiş, üzerinden geçilmemiş bir arazidir yeryüzünde.
Yolculuğu kıymetli yapan, gönlümüzün tozu dumana katılmış bir gönül olması.
***
Bir yarış içinde yaşıyoruz hayatı. Ekranlara, vitrinlere bakmaktan içimize bakmaya vakit bulamıyoruz.
Vakitlerimiz yarışlara ayarlı. Elimizde renkli renkli taşlar, en uzağa taş atma yarışındayız. Taşı en uzağa kim fırlattı? En iyi fırlatan kim? Taş kaç yerde ne anlama geldi? En son kim fırlattı? Gönülden değil attığımız taş.
Durumumuz vahim. Onca gevezeliğe ve kepazeliğe alışmış seslerimiz şimdilerde sadece bir takım düşünceleri kuru kuru savunmaktan öteye geçemiyor. Duyguları dile getiren ses kıymetliydi oysa. Gönlün sesi kıymetliydi.
Her gün yeniden arınmayı bekler ruhumuz.
***
Yaralar vardır bir de. Sessiz bir ağıttan kalan yara ile baş başa kalan gözler vardır. Ne kıymetlidir gözün baktığı ve uğrunda yaşlar döktüğü yara. Ne kıymetlidir uğruna asaletin ve hikmetin izini sürdüğümüz âlem.
Merhem ararız yaralarımıza. Her düşüşe düşüş, her yaraya yara demeyiz. Yara hakikiyse şifası, merhemi vardır. Yoksa kan akar, kabuk bağlanır, unutulur gider oyuklardaki, izlerdeki yaşanılmışlık.
Hakiki yaralarımız olsun, şifası hikmet olan yaralarımız... Her şeyin karşılığını hemen beklediğimiz bir dünyaya surat assın gönül. Hikmete yaklaşsın.
Şunun şurasında hikmetten ve nimetten, helalinden ve gizlisinden kaç anımız var? Hakiki ve gösterişsiz yaşamak olsun sızımız. Kurşuna atlamak değildir cesur olmak, kurşun sıkanı kucaklayacak kollarımız olması belki. Can sıkacak zehirli sözlere değil, merhametli gözlere ihtiyacımız var, keyfe düşkün ceplere değil, boş ise de başka yerleri dolduran ceplere ihtiyacımız var.
Hakiki ve gösterişsiz gönle ihtiyacımız var.
***
Zansız yaşayınız. Gönülden. Gönlünüzü ve düşüncelerinizi yıkayınız. Hayatınızı sergilemekten vazgeçiniz. Verdiklerinizi gizleyiniz ve gizlediklerinizi unutunuz. Ne biriktirmişseniz dökünüz. Saman altından yürüttükleriniz için mahcup olunuz. Her hataya bir insan silerken, her hatanın da insanı insan ettiğini yaşam sayfanızın bir kenarına not ediniz.
“Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız.”
***
Var olmanın özünde başlayan, varlık sancısıyla kalbimizi yoklayan acının, sözün üstündedir gönül. Orada saflık, duruluk, arınma vardır.
Gönül aşka gider, hakikat güneşine yanaşır, onda derman bulur ve yanar…
Gönül katımız bize varlığın coşkusunu hissettiren, o coşku ile aşka yöneltendir. Gönül tahrip olursa aşksızlık, umutsuzluk başlar, harabe ülkeler gibi toprak kurur. İnsan kurur, insanla birlikte âlem de kurur. Ağır yenilgiler içinde yıkıma uğrayan, kuruyan aşktır aslında.
Gönül ateşini yeniden harlayan aşktır. Gönlü diri tutan, seferden sefere koşturan, putları yıkan, kendi içsel yolculuğumuza kılavuzdur aşk. Gönül ehli kimi zaman bu sırrın sahibidir, kimi zaman bu sırrı ifşa edendir.
Denizler gibi taşar gönül; köpürür, hırçın dalgalar gibi vurur kıyıya.
Önümüz bayram. Hayır ve esenlik diliyorum.