Günümüzde “algı yönetimi” diye bir şey var. Toplumların duygularını her türlü yöntemi kullanarak etkileme işi. Sizin gündeminizde olmayan bir şeyi/bir meseleyi sizin birinci gündeminiz haline getirebiliyorlar. Kendi gündemlerini türlü çeşitli yöntemlerle benimsetebiliyorlar.
Mesela “Afrika’da açlıktan insanlar ölüyor,” diye haber yapıyorlar. Bir hafta boyunca bu tarz bir yayın bombardımanına tutuluyorsunuz. Sizin birinci gündem sıranıza, birinci önem sıranıza oradaki görüntüler, cümleler yerleşiyor.
Yanınızdaki komşunun “açlıktan ölme” durumunu görmeden “Afrika’da açlıktan ölen” insanlar için üzülmeye başlıyorsunuz. O cümle, o haber sizin gündeminizden düşürülüyor sonra. Başka bir gündeme sürükleniyorsunuz. “Afrika’da açlıkta ölen insanlar” aklınıza gelmiyor bir daha. Orada yaşanan dram devam ediyor, siz de yolunuza devam ediyorsunuz. Sadece o haberin verildiği gündemle oluşturulmak istenen algının içinde yerinizi almış oluyorsunuz.
Televizyonlarda başka hayatları izliyor, günlerce başka hayatlar için gözyaşı döküyorsunuz. Medya algısıyla ekranlardaki problem sizin probleminiz haline getirilebiliyor. Başkalarının kıyameti sizin kıyametiniz olmaya başlıyor.
Toplumsal duyarlılıklar cam ekranda yaşananlara duyarlı olmakla özdeş hale geliyor. Kendi kıyametinizle karşılaştığınızda çok geç kalmış olabiliyorsunuz.
Kendinize, kendi gerçekliğinize dönmeye kalktığınızda göçmüş oluyor kervan, kalıyorsunuz dağlar başında.