Ayşe abla. Güzel ablam benim. Ne çok şey var senden öğreneceğimiz. Kim mi Ayşe abla? O okuma yazmayı kendi kendine öğrenen bir güzel insan.
Ben de onu anlatmaya çalışacağım dilim döndüğünce, onunla muhabbetimizden nasibime düştüğü kadar.
***
Henüz yayınlanmayan romanını yeni bitirdim.
Onun hayatında sıra dışı olan, hayatı boyunca tekerlekli sandalyeye bağlı kalan, hatta ellerini bile rahatça kullanamayan birinin okuma yazmayı kendi kendine öğrenmesi, üstüne üstlük bir de roman yazması.
Okuma yazmayı altmışında öğrenen, romanını altmış beşinde yazan birisinden söz ediyorum.
Ayşe Çevik şimdi altmış beş yaşında. Altmış beş yılın, eğri büğrü yazılarla birkaç yılda yüz küsur sayfalık bir kitaba dönüşmesinin hikâyesi bu.
Hayatını kendi şartlarını dikkate alarak düzenliyor. Mesela sigara içmeyi çok seviyor, ancak parmaklarıyla sigarayı tutması güç. Çünkü yirmi parmağından sadece ikisini kullanabiliyor. Bu nedenle el sanatlarında harikalar yaratacak girişimlerde bulunuyor, ismini kendi verdiği, çizimini de kendi yaptığı bir sigara tutmacını dünya buluş tarihine armağan ediyor.
Bu yazının gidişatına bakarak “bir özürlü yazısıyla mı karşı karşıyayız” diye düşünebilirsiniz. Hayır, bu bir özürlü yazısı değil. Bu bir özür yazısı.
Yani Ayşe abla ve Ayşe abla gibi hayatın zorluklarına meydan okuyan ve bunu tek başına başaran içimizdeki gizli kahramanlara yönelik bir özür yazısı.
Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey ne özürlü olmaktır, ne parasız pulsuz kalmaktır. En kötüsü hayatın ortasında yapayalnız kalmaktır. Bunun sorumlusu yalnız kalan değil, kalabalıklardır. Yanındakini görmeyen, duymayan ve hissetmeyen insanlardan oluşur bu kalabalıklar.
***
Herkes kendi hayatının peşinden gider ve herkes kendi macerasını yaşar. Ayşe abla da bir kamyonun peşinden giden küçük bir kızın rüyasıyla başlatıyor romanını. Aslında peşinden gidilen bir kamyon değil, hayatın kendisidir.
Sevinçlerin, üzüntülerin, umutların yol işaretleri şeklinde tezahür ettiği bir dünyadır onun kalbinden satırlara, oradan da bizim içimize akan.
Kamyon her durakta başka bir hayatı, başka yeni bir serüveni bindirir muavin köşküne. Her durak bir başlangıç, her durak bir umuttur. Bu sayısız yolculuklardan bazısı hüsranla bitse de bekleyenler ve beklenenler vardır bu yolların menzillerinde. Her durakta yeni bir yüz karşılar sizi. Durak hiç boş kalmamıştır, hayır ve şer, melek ve şeytan bu durakta beklemektedir. Durağın hiç boş kalmamasını o, Allah’ın elini bu dünyadan hiç çekmediğine yorar. Çünkü hayır ve şer ondandır ve orada sizi beklemektedir. Duraktaki her yolcu Allah’ın bu dünyadan umudunu kesmediğinin bir delilidir aynı zamanda. Duraklar duraklara, hayatlar hayatlara, serüvenler serüvenlere eklenerek devam edip durur bu yolculukta.
Ayşe abla kendi romanını yazdı, evet, hepimize bir bir uğrayan, hepimizi içine alan kendi romanını… Ve bunu sadece iki parmağıyla, büyük yalnızlığı ve kocaman yüreğiyle gerçekleştirdi.
Zira bütün engellere rağmen umudunu hiç yitirmeyişiyle, en küçük bir sıkıntıda çöküntüye uğrayan bizlerden çok daha zor bir hayatın içinde mutlu olmayı bilmesiyle muhabbetin resmidir Ayşe abla.
***
Tekerlekli sandalyesiyle Ankara’nın bir ucundan öbür ucuna uçuşan bu güzel insanla tanıştığım için mutluyum. Şükrediyorum Allah’a, öyle bir arkadaşım olduğu için.