Buğday kelimesini çözebilmek için buğ kökünü irdelemeye devam ediyoruz. Buğ kökünü ne kadar irdelersek irdeleyelim, kelimenin kökü kelimenin sonundaki “day” eki veya “ay” eki veya “y” ekini çözmeye çok yardımcı olmuyormuş gibi görünüyor. Bu yoklamanın mutlaka bir faydası oluyor, zihnimizde kökün kullanımı ile alakalı fark edemediğimiz bir tarafı açılmış oluyor. Kökle irtibatlı başka kelimeleri görmüş oluyoruz. “Buğ” kökünden bu kadar hayvan bulunduğunu bilmiyordum ben mesela.
Buğday kelimesini incelerken ikinci bir yolumuz da baştaki sessiz harfi ve sondaki ekleri kaldırarak kelime kökünden türeyen kelimeleri bir gözden geçirmek. Bunu yaptığımızda karşımıza “uğ” kökü çıkıyor. “Uğ”dan türeyen kelimeler nelerdir diye sormamız gerekiyor burada. Bunun da iki yoklama biçimi var:
1."Uğ" kökünün sonuna hangi ekler gelmiş, buna bakarak “uğ” kökünden türeyen kelimeleri tespit ediyoruz.
2.si ise “uğ” kökünün başına hangi sesler geliyor ve o başa gelen seslerden sonra sona hangi ekler geliyor; buna bakıyoruz. Şimdi sıra ile “uğ”dan türeyen kelimeleri sıralayayım sizlere: Uğ, uğan, uğdu, uğkuş, uğmaçi, uğnak, uğra, uğrak, uğralı, uğran, uğrantı, uğraş, uğraşçı, uğrelenmek, uğrı, uğru, uğrunda, uğu, uğuk, uğul, uğum, uğuma, uğumca, uğumlanmak, uğumsuz, uğundurma, uğunduruk, uğunmak, uğunt, uğur, uğurcalık, uğurkan, uğurlamak, uğurlu, uğurluk, uğursuz, uğuş, uğuşmak, uğut, uğuz.
Başa gelen seslerle de şu kelime köklerini elde ediyoruz: Buğ, cuğ, çuğ, duğ, huğ, kuğ, luğ, muğ, puğ, suğ, şuğ, tuğ, yuğ.
Önce “uğ” kökünün sonuna gelen eklerle elde ettiğimiz kelimelerimize bakalım.
Kafamızkarışmasın diye Nurullah Ataç’ın uydurduğu kelimeleri bir kenara ayıralım: “uğraştaş”, “uğum” ve “uğumlamak” diye üç kelime önermiş Ataç. “Uğraştaş”ı meslektaş kelimesine karşılık olarak düşünmüş. “Uğum” ve “uğumlama”yı ise karar ve karar verme anlamında kullanmış.
Dil yolunda kelime üretmenin tabii yolları dışındaki yollardan yürümeye çalışmanın dil yolunu bozma gibi bir tehlikesi olduğunu vurgulayıp asıl sıraladığımız kelimelerin manalarını açmaya çalışayım şimdi. “Uğ” tek başına bağırmayı, haykırmayı anlatan bir kök diyor Yaşar Çağbayır. Aslında “uğ” kökünde bağırmaktan çok daha sakin, daha içerden bir gürültü; gürültü değil; onun biraz daha yutulmuşu bir ses kirliliği; evet, uğultu kelimesi de bu kökten geliyor zaten; sakinleştirilmiş, belirsizleştirilmiş bir ses kirliliği manasının yattığını fark ediyor olmalı zihnimiz. Şalvara, çakşıra da “uğ” diyormuşuz. Bu arada artık neredeyse unuttuğumuz bir kelimemiz çakşır. Kilere, zahire ambarına da “uğ” diyormuşuz. “Uğan” ve “ugan” Tanrı anlamına gelen bir kelimemiz. Günümüzde soyisim olarak yaşadığını söyleyebiliriz bu kelimemizin. Çocuğun öksüre öksüre sesinin çıkmaz olmasını “uğalmak” kelimesi ile ifade ediyoruz.
Sıcaktan yanma için “uğdu” kelimesi kullanılıyor. Baykuşa “uğkuş” ve “uğu” isimlerini de vermişiz. Puhu veya puğu kuşu da deniyor baykuşa. Puhu, puğu ile uğu ve uykuş arasındaki irtibatı görmemek için kör olmak lazım herhalde. Peki baykuşa neden uğu denilmiş? İki ihtimal üzerinde durabiliyorum. Ya uğursuzluk ile alakalı bir durumdan dolayı ya da öterken çıkardığı sesten dolayı olmalı. U-ğu, pu-ğu, pu-hu gibi bir ses çıkarttığı söyleniyor. Kendim bir baykuş gördüğümü hatırlamıyorum. Televizyondan, internetten, çizgi romanlardan biliyor olmalıyım baykuş sesini. Bayramda Amasya’ya annemgile giderken okumak için yanıma aldığım Hüsrev Hatemi’nin son kitabı Kuşlar ve Zaman kitabının ilk yazısı hatırıma geldi şimdi bunu yazarken. Hatemi çaylakları 1975’ten beri görmediğini, 1995’ten beri kumrularla karşılaşmadığını, 1957’den beri ağaçkakan görmediğini yazmış.
Haftaya “uğkuş”tan yani baykuştan devam edelim.
Bilgi: 4 yıldır DilEvi Etimoloji Topluluğu ile sürdürdüğümüz Yunus Emre Divanından haftalık etimoloji derslerimiz ilgililerine ücretsiz olarak Beşiktaş’ta başlayacaktır. Katılmak isteyenler asimgultekin@gmail.com a mail atabilirler.