“Tarla” kelimesini anlamaya çalışıyoruz. “Tarla”yı ve “tar” kökünden Türkçe kelimeleri incelemeye geçmeden önce “tar” ile başlayan ve dilimize başka dillerden geçmiş kafamızı karıştırabilecek kelimeleri sayıyorduk: “tarsus” Yunancada ayak bileği kemiğine deniyormuş. Kelime İngilizceye de geçmiş. Tarsus ilçesinin Hititçedeki ismi Tarsa imiş. Neden Tarsus denildiği ile ilgili tartışmalar var imiş. “Tartar”ın Latince tartarum Fransızcası tartare. Diş diplerinde biriken kireç için kullanılan, dilimize geçmiş kelime. Ama önceden Türkçede de “tartar” diye bir kelimemiz varmış. Divanü Lügatit Türk’te geçiyor kelime. Kumruya benzeyen bir kuşun adı olarak geçiyor Tartar. Üveyiğe tartar deniyormuş. Latincesinde kelime ilginç bir şekilde “turtur” olarak geçiyor.
Şimdi “tar” kökünden Türkçe kelimeleri irdelemeye geçebiliriz.
“Tar” Anadolu Türkçesinde dar anlamında da kullanılmış kimi kelimelerde. “Tar” isimli müzik aleti hatırımıza gelebilir. Tarın tel sayısı arttıkça “dutar” yani iki tel, “setar” yani üç tel ve muhtelif tel sayısına sahip olan “gitar” isimlerini aldığını söylemek mümkün. Kitaro isimli meşhur Japon müzisyenini ve kitara isimli ismi Yunancadan gelen çalgıyı da zikrettikten sonra bu tarın Farsçada ip, tel anlamına geldiğini ekleyip meseleyi hafifçe vuzuha yani açıklığa kavuşturup başka hangi anlamlarda “tar” varmış, ona bakalım.
Yağ tortusuna da “tar” deniyormuş. Kırılmayacak derecede buz tutmuş yola da “tar” deniliyormuş ki Yaşar Çağbayır’ın sözlüğünden bu anlamı okuduğumda 2011 Kurban Bayramında aman vermez kar, buz altında Moğolistan’ın Tarıalan şehrine gidişimiz hafızama hücum etti. Daha şehre gitmeden birkaç gün öncesi Ülgey şehrindeki arkadaşlarımız yollar buz tuttu ise Tarıalan’a gidebileceğimizi, yoksa gidemeyeceğimizi söylemişlerdi ama ne demek istediklerini çok anlamamıştık. Şehre yaklaşırken bir gölün üzerinden geçmiştik. Göl buz tutmuştu. Altımızda bir jip vardı. Buz kırılır da jiple gölün içine düşer miyiz o karda buzda diye biz Türkiye’den gelenler bir hayli tedirgin olduk ama rehberlerimiz buzu kendilerince kontrol ettiler geçmeden evvel ve dediler “geçebiliriz!” Sonra biz de tedirginliği atabildik, buzun üzerinde durduk, hatta biraz da gezindik gölün üzerinde. “Tarıalan” ismini tarım alanı olarak düşünmüşken, öyle algılamışken ben iş bu yazıyı yazana kadar; gel de şimdi kalın buzlu alan olarak düşünme kelimeyi. Ağzında kasnak bulunan gübre çuvalına da “tar” deniyormuş.
İlkbahar otlarından yapılan yemeğe de “tar” deniyormuş. Süpürge sapına “tara” deniyor bazı ağızlarda. “Tarag” kelimesi ekin hububat anlamına geldiği gibi nesil, torun anlamında da kullanılıyor. “Tarak” kelimesi saç taramaya yani sürmeye yani arklar oluşturacak şekilde köksesçi yaklaşımla bakacak olursak yani baştaki t sesini kaldırarak bakacak olursak kelimeye sürülecek yeri aralıklı hale getirerek bir düzenleme yapıyor oluşumuzun adı “taramak”. “Tarak” da bu tarama işini yaptığımız aletin adı. İnsan el ve ayağının bilekle parmaklar arasında kalan kısmına; parmak kemiklerine de “tarak” deniyor.
Türkiye Türkçesinde kullandığımız tarım kelimesi 1935 doğumlu bir kelime. Fakat bir de tarım havzası diye bir kullanım var. O yüzden uydurukça bir kelime deyip geçemeyiz. Divanı Lugatit Türk’te tarım kelimesi var. Delta anlamının verildiğini görüyoruz. Göllere, kumluklara dökülen çay kolları demiş Kaşgarlı. “Tarımak”a ekmek, ekin anlamını vermiş. Otları birbirine karışmayın, otu az yere de “tarırku” diyor Kaşgarlı Mahmud.
Bazı örümceklerin ayaklarında bulunan ve sert kıllardan oluşan fırçaya tarak değiyormuş. Bazı ağızlarda avlu korkuluğu yine bazı ağızlarda kağnı yanlarındaki parmaklıklara tarak diyormuşuz. Tarla ekildikten sonra tohumu örtmeye yarayan dişli tarım aracının adı da tarak.