Yazmadan edemeyeceğim; Divanü Lügatit Türk’ü dikkatli incelediğimizde alkış kelimesinin kökünde bir mana daha görüyoruz. O mana kafayı biraz karıştırıyor. “Alkındı”, bir şey tamamen bitti, tükendi anlamına gelirken “er alkındı” dediğimizde “adam öldü” demiş oluyormuşuz. Eskiden tabii. Şimdi adam kaldı mı ki ölsün. Latife ediyorum elbette. Allaha şükür er kişiler var memlekette hala. Kıymetleri bilinse de var, bilinmese de var. “Alkıştı” diye bir kelimemiz de varmış. Alkış kelimemiz fiil olarak da kullanılmış yani. “Alkışmak” birbirini yok etmek anlamına geliyormuş. Alkış kelimesini böyle bakınca “yok ediş” olarak da anlamak mümkün oluyor.
Alkışın zıddı ise kargış olarak geçiyor sözlükte. Kargış kelimesi kargaya, karaya kadar uzanıyor, açılabiliyor. Beddua anlamına geliyor kargış.
Alkış kelimesindeki bitirme, öldürme anlamını çözebilmek için kelimenin Türkçenin kendi içindeki karşılığı olarak verilen “övme” anlamını Kökses teorisi ile birlikte düşünmek ufuk açıcı olabilir.
Kökses teorisinde ne yapıyorduk: Kelimenin sadece sonuna değil, başına da ses (sessiz harflerin) gelebileceğini kabul ediyorduk. Ben bu teoriyi bulunduğundan beri, yani 12 yıldır kabul ettiğim için sistem zihnimde gayet oturmuş, yerleşmiş durumda. Yani “Övme” kelimesi hangi sesleri alıyor başına: D sesini, s sesini ve b sesini alabiliyor: d-öv-me, s-övme ve belki biraz uğraşarak böğürme, böğürtlen kelimelerinin türediği b-öğ-ür-me kelimelerine ulaşabiliriz.
Ne yapacağız bu kelimelerle? Şunu: Övme ile sövmenin ilişkisini zihnimizde kurmak zor değil. “S” sesi teorimize göre kelimeye dışına çıkarma anlamı katıyor. Övme eylemini dışına çıkardığımızda, yani karşısına geçirdiğimizde, antisini düşündüğümüzde elimizde “s-övme” fiili oluşuyor. Sövmenin dokunaklısı için “d-övme” fiilini kullandığımızı düşünebilirsiniz. Dövme’nin başına gelen “d” sesinin kelimeye değme, dokunma anlamına yakın bir temas anlamı kattığını düşünmemek için bir sebebimiz yok. Şu an böğürmeyelim ve böğürtleni şimdilik oruçlu oruçlu bir kenara koyalım tekrar “alkış”ın hem övme hem de öldürme, bitirme anlamına gelmesini hatırlayalım. Ve tam da burada Peygamber Efendimizin birini yüzüne karşı övmenin onun boynunu kesmek, onu öldürmek anlamına geldiğini buyurdukları hadis-i şerifleri gelsin hatırımıza.
Övmek, dövmek ve sövmek arasındaki ilişkiyi ek ve kökler bakımından başka bir teori ile açıklamanın da imkansız göründüğünü, fırsat elime geçmişken, buradan belirtmeden geçemeyeceğim. Övme, dövme ve sövmeyi öğme, döğme, söğme şeklinde de telaffuz edebiliyoruz. Öğ kökünde ise akıl, anne, ön, emmek, kömürün yanarak kor durumuna gelmesi gibi anlamlar bulunduğunu sözlüklerden görebiliyoruz. Başa “ç” geldiğinde çökme, çömme, çömelme, çönme kelimeleri ile zikrettiğimizde zihnimizde belirecek olan hareket aşağı doğru, alta doğru bir harekettir.
Övme, sövme ve dövme birbirleri ile böylesine irtibatlı kelimeler. Övme anlamına gelen alkış ile tam zıddı olan kargış nasıl bir ilişki içerisinde? Şöyle: Alkışın kökündeki “alk”dan “alkımak”tan “al”a gittiğimizde karşımıza kırmızı anlamındaki al ile (ki o kırmızı yani al gözümüzü aldığı için “al”dır; kızardığı, kızdığı için “kızıl”dır, yine kızdığı, kızardığı için Farsçası ile söyleyecek olursak “germ”dir, “germez”dir, “germezi”dir yani “kırmızı”dır.
Meraklısına: Hakkında yerli ve yabancı hiçbir müstakil eserin bulunmadığı Türkçede sayıların kökeni konusunu ele aldığım ikinci kitabım “Birden Bine” İz yayıncılıktan yakınlarda çıktı, hemen iki baskı yaptı. Siz köşemizi takip edenlerin farkında olduğu ve tahmin edebileceği gibi Türkçe için yeni sayılabilecek bir yaklaşımla sayılar bahsini ele aldık. Temin edenler kitapta gördükleri kusurları, eksikleri bildirirlerse memnun olurum.