Bavul” kelimesi İtalyanca bir kelime imiş. “Balya” diye bildiğimiz kelime ile aynı kökten. Ses olarak bavula çok benzeyen “davul” için ise Arapça “tabl” kelimesinden gelir diyor sözlüklerimiz ama tabl’ın ne olduğunu pek açık etmemişler. Sofra, haraç parası anlamına gelen kelimeler var t-b-l kökünden türeyen. Kelime Kur’an’da geçmiyor olduğu için mi pek irdelememişler. Kur’an’da geçiyor olsa idi Ragıb el İsfahani’nin El Müfredat’ında olurdu. Ahteri i Kebir’de “tabalet” için devenin boynuna astıkları büyük çan ve davulculuk sanatı yazılmış. İnsanın “davul”a Türkçe diyesi geliyor. Şamanlıkla bir alakası olmalı bunun diyecek oluyorum ama onu hemen şimdi demeyeyim. İlk önce Bahattin Ögel’de ne buyurulmuş, ona bakmalı. Ona bakacağımız zaman öyle diyebilir miyiz diyemez miyiz diye içimden şöyle bir geçirdim ama dayanamadım baktım, Türk Kültür Tarihine Giriş’in 9. Cildine, Türk Halk Musikisi Aletleri ile ilgili cilde. Kitapta “davulu” bulamadım, kitabın arkasındaki Türk Ses, Melodi ve Musiki Sözlüğünde ise “d” harfi bile yok.
“-Av-” kökünün başına gelebilecek seslerle elde edebileceğimiz kelimeleri irdelemeye devam edelim: “Davar” için sahip olmak anlamı verilmiş. Kelimede dağıtılan anlamı olduğu düşünülebilir. “Davranmak” kelimesi ile irtibatı yoklanabilir. “Davulga” kocayemiş ağacı ve meyvesine deniyor. “Davulga” ile “davul” arasında bir irtibat var mı ola diye yine de aklımıza takılmadan edemiyor davulu Arapça diye görsek de… Divanu Lügatit Türk’te innap denilen meyve diyerek açıklamış davulgayı. İnnap dediği hünnap olmalı. Günde üç tane yerseniz bir süre, bir zaman sonra şeker hastalığından iz kalmaz dedikleri meyve.
Cav, cavlak, cavcav, cavgın. Rüzgarlı havada karla karışık yağan yağmura “cavgın” diyormuşuz. Köpeğin olduğu yerde kesik kesik havlamasına ise “cavkırmak” diyormuşuz. “Cavrak” ise köpek anlamına gelen bir kelimemizmiş.
***
Güneşin buluttan ayrılma durumunu “çav” kelimesi ile ifade ediyormuşuz. Ayrıca “çavmak” bağırmak, ünlemek anlamına geliyor. “Çağırma”nın “-ır” eki almayan hali. “Çavlı” ünlü, meşhur anlamına gelirken “çavuş” askeriyede kağanın emirlerini ünleyen, bağıran kişi. Bu bilgiyi bize aktaran sadece Yaşar Çağbayır. Diğer sözlükçülerin çoğu “çavuş” kelimesini çözememişler. “Çavın” baston, “çavdar” ise bir Moğol Oymak Beyinin adı imiş. Tabii adamın adı olması o kelimenin bir manasının olmadığı anlamına gelmez. İsimlerde mana olmayacağını söyleyen insanlar bazen sizin de karşınıza çıkıyordur. Oysa her kelime, sahip olduğu seslerin her birinin içinde barındırdığı anlam yoğunluklarının toplamı ile bir manayı ifade eder. İlk defa tesadüfi olarak uyduracağınızı sandığınız bir kelimeyi uydururken bile; daha uydurma esnasında sesleri yanyana getiriş biçiminiz bir anlamlar bağına bağlı olmak durumunda olduğumuzu gösterir. Tabii sesleri, ses ve mana ilişkisini az çok biliyorsanız bunu siz de fark edebilirsiniz. Mesela “kabuk” ve “kaburga” kelimelerini düşünelim. “Kabuk”ta bir kaplama anlamı var, o kabın kabuk bağlamak kelimesi ile ifade ettiğimiz bir oluş biçimi var; “kaburga”da ise bir kabuk bağlama durumu var ama kelimedeki harflerin dizilişi bize bu kabukluğun tam gerçekleşmediğini anlatıyor. “Kabuk”, biliyorsunuz dış yüzeyde oluşur. “Kaburga” ise iç organların dışındadır ama vücudumuzun en dışında değildir; üzerinde et, deri tabakaları vardır. “Kaburga”daki “r” sesi bize bir yandan kabuklaşır gibi olma hareketlenmesini ifade ederken “ga” eki ise aygıt, organ, hayvan adı yaptığını gördüğümüz bir ek. Kattığı mana daha ziyade o aygıtın, o hayvanın, o organın ne iş yaptığını ve nasıl oluştuğunu ifade etmektir.