Bir süredir buradan kelimeleri irdeliyorum. İrdeleyeceğim kelimeyi seçerken başka etimoloji ilgilileri gibi Türkçeye yerleşmiş veya başka bir ifade ile söyleyecek olursam Türkçeye taşınmış kelimelerin nereden geldiği; geldiği memlekette bizim öyle diye bildiğimiz kelimenin aslında öyle diye bilinip bilinmediğini değil de; Türkçenin bizzat yerlisi kelimeleri irdeliyor, inceliyorum.
Şunu biliyorum, bir kelimenin mesela vasistasın, mesela çarşının, mesela mendeburun, magazinin, yakamozun Hintçeden Latinceye, oradan Fransızcaya; ordan hoop gemiye binip Amerikaya, oradan radyo ile Türkiyeye geldiğini anlatmak, hele bunu anlatırken birkaç vak’a aktarmak; oradan iki de çıkarımda, genellemede bulunmak; araya iki siyasi gönderme sokuşturmak okuyucuya da güzel geliyor yazara da. Bunu biliyorum. Nereden biliyorum, hem okur olarak biliyorum, hem de yazar olarak. Hatta bunların bir kısmını kendim de yapıyorum. Suç değil, günah değil. Ben sadece başka dillerden gelmiş kelimeler üzerinde değil de özellikle Türkçenin kelimeleri üzerinde duruyorum. Elbette yeri geldiğinde irdelediğim Türkçe kelimeye dünya dillerinde ne denildiğini de yokladığım oluyor.
Türkçe kelimeler üzerine yoğunlaştığımda yaptığım işe dışarıdan nasıl bakılacağını da bilmiyor değilim. Başka dillerin kelimeleri ile meşgul olmanın bu işlerin ilgilisine “daha birikimli”, “entelektüel” görünme “şansını” az çok sunduğunu bilmiyor değilim. Kim uğraşır Türkçenin “ev”i, “yuva”sı ile; “ova”sı, “bayram”ı ile. Hani Türkçenin az kullanılan, anlamı pek bilinmeyen, kolay çözülmeyen kelimelerini tercih etsem neyse. Mesela değerli sanatçımız çizer Hasan Aycın’ın ilk kitabının ismi olan ve Türkçe bir kelime olduğu belirtilen “bocurgat” kelimesinin anlamını irdelesem veya “kılavuz” kelimesi Türkçe mi değil mi desem, k’den sonra “ı” var mı yok mu, desem ve nasıl Türkçenin bir kelimesi olduğunu izah etsem; bunlar da affedilebilir; Türkçe kelimeler yazmış ama bilmediğimiz, ilginç kelimeleri yazmış diye mazur görülebilirim belki ama bildiğin “ev”i yazmak nedir?! Latife ediyorum ey değerli okur.
Türk Basınında düzenli etimoloji yazıları yazan iki üç yazar olurdu eskiden. İbrahim Demirci mesela İbrahim Kardeş ismiyle ne güzel yazılar yazardı Yeni Şafak’ta. Keşke İbrahim Demirci bir gazetede düzenli dil yazıları yazsa. Ben şimdiye kadar çıkardığım dergilerde (Kitap Postası, Cafcaf, Hacamat) İbrahim Demirci Hocamızın düzenli yazması için elimden geleni yaptım, o da bizi hiç kırmadı şükür. Dergiler tabii ki benim itikadıma göre gazetelerden daha dolu dolu oluyor. Dil yazıları hususunda da edebiyat dergilerinde ve akademik dergilerde güzel dil yazıları ile karşılaşmak daha mümkün.
Yazarken özellikle Türkçe kelimeleri seçmemin Türkçülükle, ulusalcılıkla, milliyetçilikle, muhafazakarlıkla en ufak bir alakası yok. Kendim net olarak İslamcı birisiyim, herkese de İslamcı olmalarını tavsiye ederim. Hiçbir şekilde Türkçü, milliyetçi değilim. Millet kelimesinin ırk anlamına gelmediğini bilirim. Kur’an’da bir peygambere bağlı insanlar topluluğuna “millet” denildiğini bilirim. İsmet Özeliyen bir Türklük anlayışına da sahip değilim. “Allah bir, peygamber hak” diyen ahlaklı, tutarlı herkes başımın tacı.
Türklüğü abartmıyor oluşum, Artvin Şavşat- Amasya Taşova- Selanik Katransalı bana Allah’ın verdiği Türkçe emanetini en güzel şekilde kavramaya ve kullanmaya çalışmama hiç engel değil. Türkleri, Türkçeyi küçümsememi asla gerektirmiyor. Her şey yerli yerinde olsun, böyle daha güzel.
Mühim: Ey okur, Mescid i Aksa için bir şeyler yapmalı ama nasıl bir şeyler? Şimdiye kadar yapılmış olanların hepsi yapılsın elbet ama daha farklı şeyler yapmamız gerekiyor. Ne kimseyi suçlayalım, ne küçük görelim, slogan da atalım, İslam Konferansı klasik kınamasını yapsın. Arzu eden İsrail mallarını biraz özlesin mini, sadık kalınamayan boykotlarla; hepsini takdir ederim fakat artık başka tepkiler de vereceklerimiz çıkmalı aramızdan. Mevzuyu “Filistinlilere yardım yapalım, su kuyusu açalım” yardım dernekçiliği İslamcılığı görünümlü muhafazakarlığına indirgemeden Mescid-i Aksa için yapabileceklerimizin olduğuna inanıyorum. Köşemde bu konulara girmiyorum diye gavur da değiliz. Bu sefer Kudüs’te farklı şeyler olacak inşallah.