Geçen haftaki yazımızda kullandığımız Kur’an Türkçesi ifademi Arapçayı savunmak zannedenler olduğunu gördüm.
Tek kişiye tapınmacı eğitim sisteminden geçip o tek kişiye tapan kimselerin çok cahil olduğunu bilirdim ama bu derece cahil olduklarını bilmezdim. Tek kişiye tapma işinden nefret etmeyenlerin zihninde dahi o hastalıklı, faşist bakış tarzından etkilenip ufuk körleşmesi yaşandığını zaten gözlemliyordum.
Arapçayı savunuyormuşum, Arapçı imişim, daha neler neler. Köşemizi düzenli takip edenlerin güleceği herzeler. Herze demiş iken geçen hafta Üsküdar Baraka Kültür Evi’ndeki Saltukname dersimizde herze yemenin zehirlenmeye iyi geldiğini okuduk. Sarı Saltuk bir yahudinin kendisine zehir içirmesi sonucu divane olup diyar diyar dolaşırken yolu Ejderhan isminde bir yere varır. Orada bir Tatar karısı buna “zübde-i herze yedirseler” yani herze tohumu “yedirseler halas olurdu” der. Bu herze yemek bildiğimiz herze yemeye benzemese gerek dedik, peşine düştük kelimenin. Bildiğimiz herze farsça beyhude, faydasız söz manasına kullanılıyor. Güzel he ile değil de noktasız he ile yazılırsa edebe mugayir bir manaya bürünüyor kelime. Eski metinlerde silah anlamına da gelen bir kelime anlamına geliyor o herze. Sarı Saltuk’un yemesi tavsiye edilen tohumun herze değil herse tohumu olduğunu fark ettik biraz sözlük karıştırınca. Keşkek lapası manasında Arapça herise kelimesinin Konya, Niğde, Rize yörelerinde herse şeklinde telaffuz edildiğini Derleme Sözlüğünden görüyoruz.
***
Arapçı olduğum iddialarına döneyim. Düşündüm, bu herzeleri yiyenleri (noktasız he ile olan herzeyi kast ediyorum) böyle bir ithamda bulunmaya iten bir ifadem mi var diye kendimi, yazdıklarımı bir hesaba çektim. Onları bu çıkarıma “Kur’an Türkçesi” ifademin götürdüğüne kanaat getirdim. Oysa yazımda Arapçayı yüceltmek bir tarafa; çocukları Arapça inmiş Kur’an ile ilkokuldan önce tanıştırmada bir yanlışlık olduğunu belirtmiştim. Bilmediği bir dilde inmiş olan Kur’an ile hemen tanıştıktan sonra ilkokula gönderildiklerinde okulun onları hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim’den uzaklaştırmakta olduğunu dile getirip bunun önüne geçmenin yolunun çocuklara anaokulunda Kur’an okumayı öğretmeden önce Kur’an harfleri ile Türkçe okumayı öğretmek olabileceğini savundum. Kur’an harfleri ile Türkçe yazılmış hikaye ve masallar okutmamız gerektiğini hem de bunu harekeli harflerle yapmamız gerektiğini savundum. Bunun neresi Arapçacılık? Bunun neresi Arapçılık?
Kur’an’a düşman olanları, çocukların Kur’an-ı Kerim ile tanıştırılmasına “Ayy, hiç pedagojik değiiil” diyecekleri zaten zerre ciddiye alacak olmadığım gibi, kendilerine Sarı Saltuk hamleleri kılmanın sevap bile olduğunu düşünüyorum.
Arapçanın Türkçeden mukaddes, mübarek bir dil olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Zira yeryüzündeki tüm dillerin Allah’ın muhteşem bir emaneti olduğuna inanırım. Bir dili diğerlerinden yüceltecek tek şeyin Allah’ı zikretmek olacağını, o dili Allah için kullanmak olacağını düşünür, buna şeksiz şüphesiz inanırım. Neden böyle inanırım? Zira emanet doğru yolda kullanılmıştır da o yüzden böyle inanırım.
***
Kur’an Türkçesi demek Arapça demek değil. Kur’an harfleri ile Türkçe yazmak demek. Ben bunun en azından ilk yıllarda harekeli olması gerektiğini savunuyorum. Kur’an harfleri ile Türkçe yazmanın yaygın eğitim kurumlarında mutlaka herkes tarafından öğrenilmesi gerektiğini savunuyorum. Türkçenin Kur’an harfleri ile öğrenilmesinin Üstad Sezai Karakoç’un İncil harfleri dediği harflerden önce olması gerektiğini savunuyorum. Türkçeye hiçbir alfabenin uymaması meselesi ayrıca tartışılacak bir konudur.
Önünü açmaya çalıştığım Kur’an harfleri ile Türkçe yazma konusunun bizden öncekilerin yanlış isimlendirmesine kurban gittiğini düşünüyorum. Osmanlıca öğretimi şeklinde isimlendirip okullara sokulmak istenmesini yeni zamanlar Atatürkçülerinden Dücane Cündioğlu gibi kimi zevat gargaraya getirmeye çalıştı. Yanlış eğitim hamleleri ile de Osmanlı Türkçesi seçmeli ders olarak konulmuş gibi yapılarak bürokratik bir abra kadabraya maruz kalındı.
Tıpkı dersanelerin kapatılması doğru hamlesinin Belediyeler eliyle gençlik merkezlerinde, bilgi merkezlerinde dersane açmaya çevrilmesi gibi.
Kütüphanelerin 24 saat açık tutulmaya çalışılması hamlesinin insan kabiliyetlerini iğdiş eden test sistemi aşıklarınca yani test çözenlerce kütüphanelerin işgal edilmesi ile boşa çıkartılması gibi…