”Ken” kökünden türeyen kelimeleri yoklamaya çalıştığımızda hangi kelimelerle karşılaşırız, biraz bakalım. Ocağın önüne “ken” deniliyormuş. “Ken” kıyı, uç, kenar anlamına da geliyor diyor Ahmet Dinç Türkçenin Kayıp Kelimeleri isimli ilginç sözlüğünde. Ahmet Dinç bu güzel sözlüğüne aldığı kelimelerin hangi dile ait olduğunu tespit edebildiği kadarıyla da olsa yazsa ne güzel olurmuş.
Göçmenlerin gelip konakladığı yere de “ken” deniyormuş. Ocağın yanına serilen hıla ismi verilen bezin, fırında pişen ekmeği örtmek için kullanılan bezin, örtünün üzerine “kendirik” denilen bir kap serilirmiş. O kabın da üzerine bir tahta konulurmuş. Ekmek yapan kadın ocağın yanına, kendiriğin ve hılanın bulunduğu bölümün başına oturur ekmeği pişirirmiş. Bu anlattıklarımın bir kısmını kendi çocukluğumda bölük, pörçük, silik silik hatırlıyorum.
Bayram arefesinde annem ve mahallenin kadınları arka komşumuzun fırınına gider, orada bayram için ekmek yaparlardı. Patatesli, peynirli (peynirli değil, afedersiniz; köy ekmeğinin içinde peynir koymak denilen şeyi bizim oralarda bilmezler. Çökelek konur ekmeğin içine. Peynir koymak zengin işi olsa gerek.) katkılı dedikleri soğanlı, haşhaşlı (komşu kadınların telaffuzu ile “aşkaşlı” ekmekler yapılırdı. Biz de onları sıcak sıcak; fırından çıktığı gibi yemeğe bayılırdık.
Buraya nereden geldik, kendirikten geldik. Kendirek de denilen kendiriğin düğün ve eğlence anlamına geldiği de belirtiliyor sözlüklerde. Zayıf, kupkuru olmuş kimselere de “kendirik” deniliyormuş. Fakat un kabı anlamına gelen kendirik Türkçe değilmiş. “Kencik” ise zayıf yüzlüler için kullanılan bir kelimemiz. Yaşar Çağbayır 10 ciltlik sözlüğünde kendürük kelimesinin Farsça “kendüri” kelimesinden geldiğini söylüyor. Buğdayın Farsçası da “kendüm” imiş. “Kendüri” ile “kendüm” arasında bağ var mıdır, yoklamak lazım.
Küçük tahıl ambarına “kendik” denilmesi ile buğdayın “kendüm” demek olması arasında bir bağ var mıdır? Yok demek kolay değil. Buğday kırması, yarmaya da “kendime” diyormuşuz. O da farsça “kendüm”, gendum kelimesinden türemeymiş.
Yanlış anlamıyorsam, Mevlevilerde ve Cerrahilerde yemek yemek için kullanılan “lokma etmek” tabirindeki gibi Uzakdoğu Müslümanlarının da bir lokma etmek tabirinin yerine geçen bir tabir varmış; “kendüri”. Farsça Buğday anlamındaki “kendüm”den gelen bu kelime sünnet düğünü, yolculuğa çıkma, yeni bir eve taşınma, çocuğun hatim indirmesi, gebelik, ölmüşlere ve velilere sevap bağışlama gibi sebeplerle yoksulların çağrılarak yemek yedirildikten sonra Kur’an okunup dua edilen, dinin yasak saydığı şeylere yapılmamasına dikkat edildiği bir merasim “kenduri”. Lokma etmek derken kullandığımız lokma kelimesi ise Arapça. Her ne kadar kelimenin sonundaki “ma” eki mastar eki “ma” gibi görünse de, çok Türkçe bir kelime gibi görünse de sözlüklerimizin adeta ittifak ettiği kelimelerden lokma.
“Kendi”nin “ken”ini yoklamaya devam edelim: “Kenar” kelimesi farsça.
“Be-derya der menafi bi-şumarest
Eğer hahi selamet der-kenarest” beytini hatırlayalım Sadi i Şirazi’nin. “Deniz sayısız nimetle doludur, fakat selamet arıyorsan kenarında dur!” diyor Sadi.
***
Arapçada kilise “kenise” demek. Karın ağrısı anlamına gelen “kenak” diye bir kelime var ama bu kelime Farsçadan dilimize girmiş. Bir erkek ismi olarak da kullanılan “Kenan” kelimesi Arapça bir kelime. Hazreti Yakub’un ülkesi Filistin için kullanılıyor.
Köhne, eski anlamındaki “kenane” kelimesi Farsça bir kelime. “Kenbur” yalan dolan hile anlamına gelen yine Farsça bir kelime.
“Kenaz” diye bir kelimemiz daha varmış. O da Derleme Sözlüğünde geçiyor. Ağızlarda kenaz diye geçen bu kelimenin nereden geldiği tespit edilememiş. Sanmak, ummak anlamına geliyormuş kelime.
Haftaya kendimizi irdelemeye devam edelim.