Tapu kelimesi insanın hayatına kaç yaşlarında girer? Benim öyle tahmin ediyorum ki sekiz dokuz yaşlarında ya bir Yunus Emre ilahisi ile girdi ya da babamdan Tapu Kadastro şeklinde duydum kelimeyi. “Elimde kapı gibi tapu var!” cümlesi de zihnimde erken duyulmuş bir cümle olarak duruyor. Yine o yaşlarda. Kadastro ne demek, hala bilmiyorum. Birazdan sözlüğe, hatta sözlüklere bakıp öğreneceğim inşallah. Fransızca “cadastre” kelimesini almışız. Gayrımenkul ölçüm çizelgesi demekmiş. O da Yunanca ölçüm, çizelge, satır anlamına gelen “catastic” kelimesinden geliyormuş.
Nasıl geçiyor Yunus’ta tapu? Mustafa Tatçı Hocanın Divanı İlahiyat ismini verdiği Yunus Emre Divanının indeksinden tek tek bakmak mümkün ama bu seferlik merhum Nurettin Albayrak’ın Açıklamalı Yunus Emre Sözlüğünden bakıyorum. Hoca “tap” kökünden türemiş kelimelerle şevahit olarak 17 beyit almış sözlüğüne. İlginç bir şekilde tapu kelimesi bol bol kapu kelimesi ile birlikte geçiyor Hazreti Yunus’ta. Bakalım:
Tapdug’un tapusunda kul olduk kapusunda
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdülillah
Ol sultân kapusında ol Hazret tapusında
Âşıklarun ılduzı her dem çavuşa benzer
Erenler kapusı Hazret kapusı
Bu tapuya gelen mahrûm gönülmez
Yûnus Hakk’a kıldı tapu Hak Yûnus’a açdı kapu
Bâkî devlet benüm imiş ben kul iken sultân oldum
Nazar üzre dil kapucı cümlesi ‘akla tapucı
Akıldur işler yapucı eyler cümle âbâd anı
Kapu ile tapu bu kadar çok birlikte geçmekle beraber tapu kelimesini irdeleyen etimoloji sözlüklerine baktığımda iki kelimeyi birlikte ele alan gördüğüm kadarıyla ne yazık ki yok. Bazan yok demek çok kolay olmuyor. Buraya yazıldığı kadar kolay olmuyor. On tane sözlük veya kaynak bakıyorsunuz, hiçbirinde yok. Birine bakmayı ihmal ediyorsunuz veya unutuyorsunuz. Orada bir bilgi oluyor. Doğru veya yanlış olması çok da önemli değil. Kelime araştırmalarında yanlış bilgi bile önemlidir.
Kapu’nun tapu ile birlikte düşünülememesinin sebebi elbette kökses teorisinin önceden bilinmemesi ile alakalı. Değerli şair Kamil Eşfak Berki ile ve kökses teorisinin sahibi Hüseyin Rahmi Göktaş ile daha yıllar önce yaptığımız müzakerelerde kökses teorisinin önceden bilinmediği ama şairler tarafından fark edildiği fakat adının konmadığı meselesini konuşmuştuk. Şairler sanılmasın ki sadece kafiyeyi uydurmak için kelimelerin seslerinin benzerliğinden yararlanıyorlar.
Kelimeyi köksese göre gördüğümüzde nasıl görüyoruz? Şöyle: “k-ap-u” ve “t-ap-u”. Böylelikle her iki kelimenin de “ap-” kökünden geldiğini görüyoruz. Hatta sadece kapu ve tapu değil yapı kelimesinin de, çap kelimesinin de, lapa lapa derkenki lapa kelimesinin de, sap kelimesinin de “ap” kökünden geldiğini söyleme imkanını buluyoruz.
Sözün burasında “ap” kökünde nasıl bir anlam var, bunu ortaya koymam gerekiyor. Kapu tapu üzerinden “ap-“ kökü ile “yapı”yla da irtibatlı izahı açmalıyım: Tap kelimesindeki hizmet ibadet anlamından ziyade bulmak anlamını merkeze alarak “ap” kökündeki hızlılık ve yapışmak, birbirini bulmak gibi anlamları görmeye çalışalım: apar topar, aparmak, kapmak, yapışmak, apış vb. Hızla ilgili bir mana var ve birleşmek ile yaprak yapışmak. Eski Türkçe dedikleri Türkçede “yap-” kelimesinde çarpmak, yapıştırmak, örtmek anlamları bulunduğunu söylüyor Nişanyan. Tapmak kelimesinden tapşırmak, tapan (tarla tapan) kelimelerini hatırlayalım. Tapmak kelimesinin çok güzel geçtiği bir mısra var bir Azeri mugamı Alim Kasımov söylüyor ya hani:
“Bana bana gəl, qaçma gözəl
Nərdə olsan atı çaparım yar,
Səni taparım yar, gəl gözəlim
Gəl gözəlim gəl, yosma.”
Kapmak, kapı, tapu, yapı, yapışmak bunları birlikte düşünemiyor, göremiyorsak aslında Türkçenin gücünü göremiyoruz demektir.
Bu mevzunun devamını haftaya getirelim.
*Bugün saat 16.00’da Üsküdar Kitap Fuarındayım. İz yayıncılık standında. Perşembe günü de saat 11.00’de aynı yerde olacağım inşallah.
*Bugün yine saat 14.00’de Üsküdar’da Ekrem Demirli Hocamızın çok emeği bulunan Klasik Düşünce Okulunun açılışı var. Yeri Çinili Camiinin yanındaki Afganlılar Tekkesi. Allah bereketli eylesin.