Mustafa Öztürk Hoca geçen hafta iyiliğin kötülüğe nispetle çok daha fazla sirayet edici ve insana iyi gelen bir güce sahip olduğunu dile getirdiği yazısını okuyunca kafamda iyi ve eski metinlerde geçtiği şekliyle “edgü” “eygi” “eyi” kelimelerini ele almak isteği içimde doğdu. Bunun üzerinden bir iki gün geçmişken Kenan Göçer Hoca ile “edgü” ve “eyi” kelimesi üzerine yazıştık. Kenan Göçer Kökses teorisinin yardımı ile iş kelimesini irdeleyerek özgün bir çalışmaya imza attı. Türk’ün iş zihniyetini, iktisat anlayışını ele aldı.
Neyin nesidir bu “iyi” kelimesi?
Evvela şuradan başlayalım: Mehmed Zahid Kotku merhum “arkadaşlık pekey demekle kaimdir” sözünü hatırlayalım. Bu “pekey” kelimesini peki şeklinde kısaltarak söylüyoruz. “Pek eyi” kelimesinin “pek iyi” halini ilkokul karnelerimizden hatırlıyoruzdur çoğumuz. Tam, gerçek bir ölçü değildir ama bir veri olması ve kullanım sıklığını az çok göstermesi bakımından google’a tüm yazılışları yazdım, hangisinden kaç sonuç çıktı yazayım: “Pekey” 180 bin, “pekeyi” 138 bin, “pek eyi” 840 bin, “pekiyi” 424 bin, “pek iyi” 105 milyon, “peki” 44 milyon.
“Eyi” ve “eyü” kullanımları Allah’a şükür halk ağzından yaşıyor. “Edgü” ve “eygi” kullanımları ise Ferid Edgü ile mekanı cennet olsun Mehmet Şevket Eygi’nin soy isimlerinde yaşıyor.
“Edgü” kelimesinin nasıl “eyi”ye ve “iyi”ye dönüştüğünü Türk dilinde ses değişim dönüşüm aralıkları meselesine uzak olanlara izah etmek bizi biraz uğraştırabilir.
İkinci hecede bir “g” sesi türemesi sık görülebilen bir durum. “D” sesinin “y”ye dönüşmesinden de Türkologlarımız bahsediyor. Bunun nasıl olduğu, nasıl bir mantık örgüsü, öreği içinde olduğunu biraz daha irdelemek kanaatindeyim. İçimden bir ses “d” kullanım ile “y”li kullanım arasında mutlaka bir mahiyet, oluş, gerçekleşiş, ortaya çıkış farkı olduğunu söylüyor. Buna başka zaman bakalım inşallah.
“İyi”yi Kazakların “iygi” ve “izgi” şeklinde kullandığını Tuncer Gülensoy’un sözlüğünden öğreniyoruz. Tatar, Azeri, Özbek, Uygun, Başkırt, Türkmen ve Kırgızlarda “yakışmak” kelimesi ile irtibatlı olduğunu düşünmenizi istediğim “yahşi/yakşı” kelimesi kullanılıyor.
İyinin yakışan olacağından benim itikaden bir şüphem yok. “İyi” ile “yahşi” arasında da bir algılanma biçimi bakımından bir fark olmalı. Hissettiğim, anladığım kadarıyla iyi eyleyen ile, özne ile daha ilgili bir isimlendirme iken yahşi eylemenin dışarıdan gözlemlenmesi ile alakalı bir isimlendirme.
“İyi” kelimesini “eylemek” kelimesi ile birlikte ele almamı yadırgamıyorsunuzdur inşallah; “eylemek”, “eyilemek”…
“Görelim Mevlam neyler
Neylerse güzel eyler”
Güzelliğin kaynağının Rabbimizin olduğunu ve güzel eylemenin gücünü bize anlatır bir yandan da Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin bu beyti. “İyi” ve “güzel” arasındaki irtibatın yüksekliği sapkın Batı estetiğinin aksine bizim estetik algımızdaki faydalılığı ve bütünselliği, kainat ve kevniyat ile barışıklığı da gösteren bir durum, bir özelliktir.
“Eylemek” ile “eyi” arasındaki irtibatı kurup da etmek ve eylemek arasındaki irtibatı da ortaya koymazsam olmaz. “Eyleme”nin neyi olur “etmek”? “Etme, eyleme!” deriz acımadan, vicdansızca iş yapacak birine. Bunu söylerken kelimeye iyiliğin tam zıddı bir anlam yüklemiş olarak söylüyoruz ama ben yine de “eylemek” kelimesinin “eymek” ve hatta “emek” kelimelerinin iyilik anlamına geldiği kanaatindeyim. “Etme” ile “eyleme”nin farkı, “etmek” daha kısa süreli iken “eylemek”te sürdürmek anlamı saklı. “Etmek” daha fark edilebilir, somut. “Eylemek”te süreç uzuyor, tesir derinleşiyor.
Biz şimdi sözün burasında “eylemek”ten “etmek”e dokunmuşken “etki” kelimesi ile “edgü” kelimesi arasındaki ses yakınlığına dikkatinizi çekmek istiyorum.
İyinin etimolojik mahiyetini irdelemeye çiçekleri eydirten Derviş Babamız Yunus Emre üzerinden haftaya devam edelim inşallah.