İncire taktık kafayı gidiyoruz ama artık bir dur demek lazım. İncirle ilgili üç yazıyı yazdıktan sonra farklı farklı tepkiler aldım. Birkaç yerde şahsıma incir ikram edilmesi işin ayrı güzel tarafı idi. Kötü tarafları da var tabii. İncir ille Farsçadır diye diretenler, “Türkçesini Farsçasını boş ver, Arapçaya bak Arapçaya. Ne varsa Arapçada var” diyenler, Büyük ve Küçük Çamlıca çevresindeki incir ağaçlarını neredeyse artık sokak sokak tanıdığımı yazıp o ağaçlara kimi zaman müsaadeli kimi zaman müsaadesiz el uzattığımı söyledim diye hırsızlıkla itham edenler… Oysa göz hakkı diye bir yaklaşım var kültürümüzde. Ve müsaade isterken ne güzel tanışmalar yaşadım bahçe sahipleri ile. İlginç olanlarını yer kalırsa anlatabilirim ama bahçe sahipleri genelde helali hoş olsun, toplayıp satmadıktan sonra helal olsun diyorlar.
İncir demişken incir uyutması isimli sütlü tatlıdan bahsetmeden geçemeyeceğim. Çobanların pek sevdiği söylenilen bu tatlıya daha isminden bayılıyorum. İlk duyduğumda, o çok sevdiğim güllacım darılmasın, tamam, bu benim tatlım demiştim. İncirin süt içinde bekletilmesi kast ediliyor uyutma kelimesi ile. Üsküdar’da Öz Bolu ve Mengen Lokantalarında güzel yapılıyor, sevdiklerime ısmarlamayı da çok seviyorum.
Gelen tepkiler arasında incir kelimesini İncil ile de irtibatlandır hadi diye dalga geçmeye çalışanlar ise en fenaları idi. Yaklaşımımızı boğmaya çalışıyorlardı kendilerince. Kökses teorisinin ciddiye alınmayacak bir teori olduğunu söyleyip “madem her aklınıza geleni uyduruyorsunuz, o zaman İncil ile de bağlantı kurun” demeye çalışıyorlardı.
Aslında etimoloji vadisinde kendilerinin sık sık yaptıkları bir yanlışı neden yapmaya kalkışmadığımıza şaşırıp kalan tipler bunlar. Gerek 8 yıldır sürdürdüğüm etimoloji derslerimde, gerek TRT Radyo 1’de 400 bölümü geçen Kelime Ağacı programımda, gerekse Karar gazetesindeki ve edebiyat dergilerindeki yazılarımda üzerinde en titizlikle durmaya çalıştığım husus, çokları gibi başka dillerden gelen kelimelerle uğraşmayı tercih etmiyorum; Türkçe olduğuna dair neredeyse soru işareti bile oluşturmayacak derecede Türkçe kelimelerin ses ve anlam ilişkisini ses ses, harf harf çözmeye çalışıyorum. Bunu yaparken de bir çok kelimenin kökeni ile, ek kök ilişkisi ile çalışılmadığını görüyorum. Keşke Türkçenin kelimelerini kökses teorisinin imkanları ile çok daha fazla insan yoklasa, araştırsa. Kimi kelimelerin merak bile edilmediğini görüyorum neredeyse. Hiçbir açıklama yapılmadan geçiliyor birçok kelimemiz. İsteyen elbette başka dillerden dilimize yerleşmiş kelimeleri çözmek isteyebilir. Bu ayıp bir şey değil. Ama dilinizin birçok kelimesi yüzüne bakılmadan dururken başka dillerin dilimize bir şekilde girmiş kelimeleri hakkında ahkam keserek bir iktidar alanı oluşturmaya çalışmak bana çok da bilinçli, sağlıklı bir zihnin işi gibi gelmiyor. Hele bir de önüne gelen kelimeyi başka dillere mal etmeye çalışanlar; onlar apayrı bir vaka. Önüne gelen yabancı kelimeyi bu kelime aslında Türkçe diye iddiada bulunanlar kadar kötü bir durumda bu tipler diyeceğim ama aslında kelimelerini başka dillere mal etmeye çalışanlar daha tehlikeli. Bir kelimenin etimolojik macerasını çözüyorum diye o kelimeyi ülke ülke dolaştırmaya çok da meraklı olmamak, buna fazla kalkışmamak lazım. Etimolojiye zaafı olanlar bunu yapmayı o kadar seviyorlar ki; bundan ayrı bir entelektüel haz aldıklarını gözlemliyorum.
İki yılı aşkın bir süredir burada yazdığım yazılarda kaynaklarda gösterildiğinin aksine incir kelimesi dışında bayram kelimesinin Türkçe olduğu görüşünü ortaya koydum. Onların dışında Türkçe olduğunu kimsenin tartışmayacağı kelimelerin derinliğine inmeye, kelimelerin içini keşfetmeye çalıştım. Ömrüm oldukça, elim kalem tuttukça tüm dillerin olduğu gibi Allah’ın bizlere güzel bir emaneti olan Türkçe kelimeleri irdeleyerek bu güzel emanete hizmete devam edeceğim.
Not: Cuma günleri saat 18.00’de Üsküdar’da gerçekleştirdiğimiz Yunus Emre Divanından Etimoloji derslerimize katılmak isteyenler dilevietimoloji@gmail.com adresine mail atabilirler. Ders ücreti merak sahibi olmaktır.