Türkçeyi Kur’an’ın kurduğunu iddia etmek ile Türkçeyi ve bütün dilleri Allah’ın yarattığını söylemek arasında bir fark var. Ben ikincisini doğru bulan ve buna şeksiz şüphesiz inanan biri olarak Rabbimin bu yarattığı dillerin her birinin muhteşem olduğunu, her birinin farklı muhteşemliklere sahip olduğunu bilir ve söylerim. Bunu bilir, bunu savunurum. Rabbimin yarattığı dillerin her biri muhteşem. Bir tanesindeki muhteşemlikleri görüp bu dil diğerlerinden üstün olmalı demek belki kötü niyetli bir çıkış değil ama bir haddi aşma biçimi olarak görünür gözüme. Arapça dahil. Bunu Arapça için söyleyenler kanaatimce yanılıyorlar. Güzel dinimizin güzel kitabı Kur’an-ı Kerim’in Arapça inmiş olması Arapçayı üstün kılmaz. Üstün olan Kur’an’dır. Diller ise zaten muhteşemdir. Kur’an’ın indiği dil de diğer bütün diller gibi muhteşemdir. Ama bu onu diğer dillerden üstün yapmaz. Bunu Türkçeyi savunmak için söylemiyorum. Şahsımın Türkçülüğün, milliyetçiliğin, ırkçılığın, muhafazakarlığın, sağcılığın gramı ile alakası yoktur. Halkını, yaşadığı toprakları sevmeyi kötü gören biri değilim. Osmanlı düşmanı, Türk düşmanı değilim. Bendeniz Ahıska, Artvin, Amasya Taşova, Makedonya, Bingöl ve İstanbul ile örülmüş suyla karışık bir toprak, kerpiç parçasıyım. Toprağım hiçbir topraktan üstün değil. Ancak secdelerim beni üstün kılabilir; onlar da mahcup, şahitlik etmeye bile takati yok, iki büklüm.
Türkçenin kıymetsiz, takır tukur bir dil olduğunun zannedilmesi Rabbimizin Türkçe emanetinin kıymetinin, güzelliğinin, zenginliğinin farkında olunmamasından kaynaklanmaktadır. Bir dilin güzelliğinden bahsettiğimizde o dilin sadece kendi kelimeleri ile kullanılmasını savunuyor olduğumuzun sanılması ise yanlış olur. Bir dilin başka dillerden kelime almamasını savunmak başka bir körleşmeye yol açabilir. Diller bünyelerine başka dillerden çeşitli münasebetler sonucu kelimeler ithal edebilirler. Bu yine de kendi dillerinin kıymetli olduğu gerçeğini değiştirmez. Hatta son derece kapalı bir toplumda başka bir toplumdan neredeyse hiç kelime alınmamış olsa bile bu o dilin fakir kaldığı anlamına gelmez. Bu takır tukur sanılıyor olması kanaatimce Kur’an harfleri öncesi Türkçeyi yazı dili ile çözmeye çalışıyor olmaktan, o yazı dilinin işaretlerinin o dili tam, doğru, gerçekçi bir şekilde yansıtıyor olduğunun düşünülmesinden kaynaklanıyor olmalı. Osmanlı Türkçesi ile yazılmış metinleri transkribe edenlere Kayahan Özgül Hocanın bir uyarısını çok yerinde bulmuştum. Hoca transkripli metinlerin o günün konuşma dilini pek de başarılı ve tutarlı bir şekilde veremediğini söylüyordu. Ne idüğü açık seçik belli Kur’an harfleri ile yazılmış 17. Yüzyıl, 18. Yüzyıl Türkçesini bile latinize ederken birçok problemler yaşanıyorsa 1300 yıl öncesine ait Göktürk’lerin Runik yazı ile yazdığı kitabelerin tam layıkı veçhiyle okunduğunu düşünmek kanaatimce hata olur.
Türkçenin Kur’an dili ile örüldüğünü, kurulduğunu söyleyen kıymetli büyüğüm Lütfi Özaydın Hocamız istemek fiilinin Arapça “isti” önekinden geldiğini söylüyor: İstiklal, istikrar, istihdam gibi istif’al babından kelimelerin gövdesindeki “isti” önekinden Türkçedeki istemek kelimemizin geldiğini iddia ediyor. Yıl kelimesinin, dağ kelimesinin, dirilmek kelimesinin, aş kelimesinin Kur’an’dan geldiğini iddia ediyor. Güzel de izah ediyor. Ama iddia ve izahının güzelliği haklı olması sonucunu doğurmuyor. Zira bu kelimeler Orhun Yazıtlarında görülen kelimeler. Bunlar anladığım kadarıyla Türklerin Kur’an ile karşılaşmasından önce dillerinde kullandıkları kelimeler. Hocamız çok iyi niyetli ama işin burasını gözden biraz fazla kaçırıyor.
* Pazartesi günü Yozgat Boğazlıyan’da gençlerle buluşuyorum inşallah. Gençlerle köksüzlüğün öksüzlük olduğunu konuşacağım.
* Çarşamba akşamı Üsküdar’da Muhammediye dersimiz var. 18.30 Üsküdar İlim Yayma Şubesinde.
* Cuma akşamı Üsküdar FİKSAD’da Yunus Emre Divanından Etimoloji dersimiz var. Arzu edenler dilevietimoloji@gmail.com a kendilerini tanıtan bir mail atarak katılabilirler.
* Okuma Notları isminde bir radyo programına başladım. Okuma Notları Diyanet Radyo’da hafta içi her gün 12.30’da.