İki cihan zindan ise gerek bana bostan ola
Ayruk bana ne gam gussa çün inayet dosttan ola”
Dört beş haftadır bu beyitteki kelimelerle meşgul zihnim. Beş yıldır sürdürdüğümüz Ramazanın son pazartesi ara vereceğimiz Yunus Emre Divanından Etimoloji derslerimizde son bir aydır bu beyitte idik. Beyitteki kelimelerden cihan, zindan, bostan, gam, gussa, çün, inayet, dost kelimeleri başka dillerden aldığımız kelimeler. Gündelik dilimize yerleşenleri cihan, zindan ve dost kelimeleri. Bostanı betona teslim olan yüz yıllık Batılılaşmacı çarpık kentleşme ile hayatımızdan hemen hemen çıkardık. Belki şöyle de duyabilirsiniz bostan kelimesini. Sadi’nin Gülistan isimli eserinin saçma sapan sağcı bir kazık yeme örneği olan 100 Temel Eser listesinde olmasından dolayı defalarca kuşa çevrilerek basılması gibi Bostan’ın da uyduruk bir yayınevinden Bostan’dan Seçmeler ismiyle kötü bir yayıncılık örneği olarak yayınlanan baskılarından biri vesilesi ile duyabilirsiniz.
Beytimiz bir Yunus Emre beyti için ortalamadan biraz daha fazla başka dillerden Türkçeye girmiş kelime barındırıyor. Bu kelimeler arasında en az kullandığımız kelimeler gussa ile inayet olmalı. Bizi beyitteki kardeş dillerden aldığımız bu kelimeler değil de beyitteki Türkçe kelimelerden biri daha fazla zorladı. Beyitte “iki, ise, gerek, bana, ola, ayruk, ne” kelimeleri Türkçe. Beni zorlayanı ise “gerek” kelimesi oldu. Diğer Türkçe kelimelerin kolay olduğunu söylemiyorum ama onlarla vaktinde cedelleştiğimizden onlara tekrar bakmakla uğraşmadık.
“Gerek” kelimesini o kadar çok kullanıyoruz ki zaten biliyoruz kafasındayız. Eski Türkçede “gerkek” şeklinde geçiyor denilmiş Yaşar Çağbayır’ın sözlüğünde. Kelime ile ilk planda irtibatlı olduğu düşünülebilecek kelimelere bakacak olursak; germek, geri, gerici, gergin, gerçek, gerilim, gerinmek kelimelerini buluruz. Biraz daha kurcaladığımızda, sözlük karıştırdığımızda gergi, geriç, gerik, geriş, germe, gerce, gercik, gerç, gerdengeç, gerdi, gerdirek kelimelerini görürüz.
Bunların manalarına da bakalım: Geriş dağ ve tepelerin üst kısmı, germe süzgeci germeç tahta perde ve çamaşır ipi, germeşik yabani kızılcık, germicek su değirmenlerinde üstteki taşın dönmesi için mili taşa bağlayan balta şeklindeki kama. Gerneşmek esnemek ve inat etmek, gertlek ve gertlez karnı şiş ve zayıf, hasta görünümlü, soluk yüzlü, kansız. Gertmek gezip tozmak, sona kalmak. Gerce sıra, dizi, gercik her söze karşılık veren, saygısız, hoppa, gösterişe düşkün, gerç eğlenme, alay; gerdengeç dağlarda domuz yatağı; gerdi sebze bahçelerinde küçük bölünmüş parçalar; gerdirek gelinlik.
Gerdan, gerçi, gerdek, gergedan, gergef kelimeleri için Farsça diyor sözlüklerimiz. Gergef kelimesinde kasnağın, çerçevenin üzerine kumaş gerilmesi ile alakalı bir anlam olmakla birlikte “gef” sesinde nasıl bir anlam olduğu biraz daha yoklanabilir, kelimenin ger kısmının Türkçe olup olmadığı bile tartışılabilir.
Nesebi gayri sahih, uydurma kelimeler de türetilmiş ger kökünden. “Gereç” 1933 doğumlu bir kelime. “Gerekçe” ise 1937 doğumlu.
Farsçanın bir “ger”i var. Hatta üç tane diyebiliriz. Birisi eğer anlamındaki “ger” diğeri Zenger, ahenger, çilenger. Üçüncüsü uyuz hastalığı, kene anlamına geliyormuş.
Peki Türkçede nedir “ger” veya “germek”?
İğne ucundaki çengele de, meyve öz suyuna da, lekeye de, seyrek ağaçlı kayalığa da, dağların üzerindeki yüksek buruna da, dişi ördeğe de, ekşiye de ger diyormuşuz. Eşek için ger kestane rengi anlamında kullanılırken keçi için kahverengi ile sarı arasını ifade ediyor, inek için ise güzel, güçlü anlamına geliyormuş.