Eşcinsellik kelimesi haziran aylarında çokça zikredilmeye başladı son yıllarda. Sebebi Fransızın honneur dediği onur kelimesinin ahlaksız bir yürüyüşle birlikte zikredilmesi. İnsanlar kimi zaman eksiği olan, en çok ihtiyaç duyduğu şeyden kendinde varmış gibi bahsedebiliyor. İhtiyaç hissediyorlar demek ki. Bal bal demekle ağız tatlanır mı tatlanmaz mı? Ben tatlanacağına kanaat getirenlerdenim. Mehmed Akif merhum buna pek kanaat getirmiyor:
“Sade bir bal deyivermekle ağız tatlansa
Arı uçmuş diye kaçmış diye hiç çekme tasa”
Demiş. Bu beyti pek bir severim ama içeriğine pek katılmam. Özellikle Rabbimizin ism-i şeriflerini anmanın ağız ve kalbi ballandıran ayrı bir tesiri olduğuna inanırım.
Onurun bile bu güruha yakışmaması mevzu-u diğer. Türkçede eşcinsel kelimesi ilk ne zaman kullanılmış? Nişanyan 1968 yılında Milliyet Gazetesinin kullandığını tespit edebilmiş ilk. Kubbealtında, Çağbayır’da, Mehmet Doğan’da ve başka sözlüklerde bir tarihe denk gelemedim.
İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Türkologlar tarafından çok haksızlık edilen etimoloji sözlüğünde eş kelimesinin anlamları irdelenirken eşmek, kazmak ile irtibatının yanı sıra koşmak anlamını taşıdığı da kayda geçilmiş. Eş ile iş kelimelerinin de birbiri ile irtibatlı olduğunu yazmış Eyüboğlu. Eş kelimesindeki ş sesinin işteşlik, karşılıklılık gibi anlamlar kattığını hemen hemen hepimiz biliyoruz. “Eş” kelimesini bir de şöyle görmenizi önereyim: “Emek” kelimesini çoğumuz isim olarak algılıyoruz. Kelimeyi bir de yapmak, etmek gibi mastar eki almış bir fiil olarak görmeyi deneyin lütfen: e-mek. Fiilin “e-” köküne “-ş” gelmiş; böyle düşünün. Daha da fark etmeniz için şöyle diyelim: “t” getirseniz etmek, “ş” getirseniz eşmek. “Ğ” getirin, eğmek, “m” getirin emmek, “r” getirin, ermek, “s” getirin esmek, “v” getirin evmek (acele etmek, yürümek), “z” getirin ezmek.
Evet, tam da böyle yaparak kelime kökünün hangi anlam kökünden hangi anlam gövdesine doğru şekil aldığını az çok gözlemleme imkanınız olur.
Divanü Lugatit Türk’te eş kelimesi karı koca anlamında geçmiyor, eşler ve eşiler kelimeleri var; kadın, soylu kadınlar anlamına geldiğini yazmış Kaşgarlı Üstadımız. Böyle denmesinin uzun bir hikayesi olduğunu da belirtmiş ama hikayeyi anlatmamış. İnsan şu kadar yıl sonra merak ediyor, o hikaye neydi acaba? Lugatte eşek var eşcinsel yok. Süheyl-ü Nevbahar’da 14. yüzyılda karı koca anlamında eş geçiyor.
Eşit kelimesini burada irdelerken eşit kelimesinin uydurma bir kelime olduğunu, nesebi gayri sahih bir kelime olduğunu zikretmiştik. Kadın erkek eşitliğini savunanların kafalarındaki mana ile Türkçenin ses anlam kurallarını dikkate alarak bir kelime uyduracak olsalardı “ş” ile değil “z” sesi ile bir kelime kurmaları gerektiğini ifade etmiştim. Yani eşit değil ezit, hatta kelime sonuna daha doğru bir ek getirecek olursak, mesela “-k” sesi, şunlar çıkar karşımıza: ezik, ezek, ezen, ezeş. “Ş” ile “z” sesinin farkının ve etkilerinin iyi anlaşılması için konu ile alakalı önceden yazdıklarımıza göz atılmasını tavsiye ederim.
“Eşcinsellik” ile “Cinsiyet Eşitliği” kelimeleri birbirinin manaca önünü açan isimlendirmelerdir. O sapıklığa asla “eşcinsellik” dememeli. Zihinlerimize atılmış büyük bir kazıktır cinsel sapkınlığı eş ve cinsel kelimelerini birleştirerek isimlendirmek.
Cinsi sapıklığın eskiden birkaç adı vardı. Onları buraya yazmayacağım. Son derece kerih, kötü görülen bir hal idi. O kelimeleri kullanmak bile edebe uygun görülmezdi. Önce kelimeyi karı kocadan birini ifade eden eş kelimesi ile kurarak ilk şeytanlığı yaptılar. Kelimenin ruhunda farklıların bütünü oluşturması manası var. Aynıların bir bütünü oluşturması manası asla yok. Ayakkabının eşine bakarak bile bunu anlayabilirsiniz. Bir ayakkabının eşi (sağ ayağınızın ayakkabısı diyelim ona) asla bir sağ ayak ayakkabısı değildir; sol ayağın ayakkabısı diğerinin eşidir.) Bir erkeğin eşi karısıdır. Aynılardan eş olmaz. Onu Türkçede “z” ile ifade ediyoruz; diz, omuz, göz, ikiz, üçüz.
Cinsiyet eşitliği diyerek konuşmaya başlayanlar ilkin feminizmi savunarak mevzuyu başlattılar. Oradan olmayan bir kavram yarattılar. Yaratmak kelimesini asli anlamı ile alacak olursak aslında yaratamadılar, yaramayan bir şey ortaya sürdüler. Bir ucube. Bir haramzade. Dedem Korkut’un hiç tavsiye etmediği bir kadın tipi var, ona uyan tipler ortaya çıkardılar.
Bunlardan nasıl kurtuluruz? Çok şey yapmak lazım ama ilkin okullarda sapkın Batıcı yetiştiren bu ucube ders kitapları toptan kaldırılıp yüzde 70- 80 oranında ilkokuldan itibaren bir kısım klasik edebi eserler, Yunus Divanı, Eşrefoğlu Rumi, Muammediye, Battalname, Dede Korkut, Pendname, Hz. Ali Cenknameleri, Fuzuli, Sezai Karakoç kitapları ders kitabı haftada en az 20 saat ders olarak konmadıkça bu insan tipinin düzelmesini kimse beklemesin.