Elmaya niçin “elma” diyoruz veya “almıla”, “alma” diyoruz? Elma nereden geliyor meselesini irdeledik şimdiye kadar ama niçin elma elma, buna girmedik.
“Altın” kelimesini irdelerken de fark ettiğim bir şey idi; göz alıcılık, kırmızı, kızıl, al olan nesnenin alımlı olması meselesi. Elmanın isminin elma (alma) olmasında bu meyvenin alımlı gelmesi, onu elimize almak istememiz ile bir alakası olmalı. “Kırmızı elma” demek ile kırmızı anlamı zaten kelimenin içindeki “al” sesinde bulunan “alma” kelimesi arasında bir bağ olmalı. Fakat ben bu kırmızı anlamındaki “al” sesine biraz daha yaklaşmak istiyorum: Al rengi neden al? Ak neden akıyor, al neyi alıyor? Soruyu böyle sorarsak “al” kelimesi biraz daha açacak kendisini bize.
Bu ilk yoklamada elimize gelecek olan bilgi; altının gözümüzü alması gibi ismi alma diye de geçen elmanın gözümüzü alması olacak. Acaba gözümüzü mü alıyor sadece yoksa o başka bir gerçekliğin ifadesini mi taşıyor içinde? Altın gözümüzü alıyor ama aslında biz onu görmemizle almak istiyoruz, elimize almak, elde etmek istiyoruz.
Almak istediğimiz şeyin adı alma. Acaba böyle mi? Yoksa meselenin Hz. Adem ile ilgisi var mı? Yasak meyveyi elimize almamamız için mi ona “al bunu ye, bak ne kadar alımlı bir meyve” anlamından dolayı değil de, aksine, “bak bu meyveyi alma, eline alma, bu yasak sana” anlamında mı “alma” olmuş kelimemiz?
Düz olarak düşündüğümüzde “bu yasak meyve; buna dokunmamalı” anlamı ön plana çıkıyor gibi ama öte yandan da alımlı bir meyve olması öne çıkabilir. Bu anlamı destekleyici bir kullanım olarak kelimenin geçmişinde gösterilen “almıla”, “alımla” şekillerini “alımlı” şeklinde de okumayı deneyebilirsiniz.
Biz anlamı yakalamaya çalışıyoruz. Yazımızın sonuna geldiğimizde bulabilir miyiz doğru anlamı, emin değilim; işimiz irdelemek. Anlamı zorladığımı düşünebilirsiniz. Fakat şimdiye kadar elma kelimesi ne kadar irdelenmiş, neler söylenmiş, yazılmış diye baktığımızda aslında çok da açıklayıcı bilgi verilemediğini, bir akademisyenin araştırıp tespit ettiklerini diğer akademisyenlerin, sözlükçülerin aktarıp geçtiğini fark etmemek mümkün değil. Hatta Almanlar bile o çok övülen titizliklerine rağmen elma meselesinde meşhur Duden Etymologie sözlüklerinde kelimenin sadece Almanca ve Avrupa dillerindeki eski kullanımları aktarmakla yetinmiş. Sanskritçesini bile göstermemişler. İnsan en azından apfel kelimesindeki “pfl” sesleri ile erik anlamına gelen “pflaume” kelimesi arasında bir irtibat yoklar. Yok yok, Almanlar da çok bozdu. Almanlar da dindarlaştıkça bilimde, etimolojide geri kalıyor hep (!)
Dünya dillerinde elma için hangi kelimeler kullanılmış, elma kelimesini ifade eden kelimelerde hangi sesler bulunuyor, bunu görebilmek için biraz da buna bakalım: Arapçada tıffah, Farsçada siyb kelimesi kullanılıyor. Hintçe Seb, Kürtçe seven, Ermenicede khndzorner, Fincede omenat, Sri Lankaca epal, Zulu dilinde apula, Çincede pingu, Japonca ringo, Rusça yabluka, Korece sagva, Yunanca mila, Fransızca pommes, Gürcüce vashli, Burma dili paansee… Yaklaşık bu kelimeler var dünya dillerinde. Buraya yazmadığım birçok dilde ise “a-p-l” seslerinin bulunduğu bir kelime kullanılıyor.
Bu kadar dolaştıktan sonra şimdi şunu desek mi acaba: Elma, alma kelimesinde almak anlamı da olsa almamak anlamı da olsa bu alma kelimesini, almak eylemini biraz incelesek mi? Bu bize ilginç bir kapı daha açacak çünkü. El ile almak eylemi arasında bir ilişki olduğu şüphe kaldırmaz bir gerçek. Ele alırız meseleleri, nesneleri. Günümüzde el kelimesini kullanıyoruz evet ama alma eylemini gerçekleştirdiğimiz elimizle almak sesleri arasında bir irtibat olmalı. Benzeri bir durumu parmak kelimesi üzerinden varmak ve vermek kelimelerinde de görüyoruz ilginç bir şekilde. Parmak kelimesinin barmak, barımak, barınak şekillerini düşündüğümüzde ortaya şu çıkıyordu; elimizle veririz; ayağımızla varırız. El parmağımızla veririz, ayak parmağımızla varırız. Peki neden ayak parmağımıza parmak diyoruz da neden el parmağımıza permek demiyoruz, bu da çözülmesi zor bir durum.