Geçen Cuma namazı çıkışı bir avukat tanıdığım ile karşılaştım. Selamlaştık ve cumamızı tebrik ettik. Hal hatır sorduk. Meğer avukat arkadaş savcı olmuş. İstanbul dışına göreve gitmiş. Savcı deyince sizin aklınıza neler gelir, bilmiyorum ama benim öncelikle peygamberler gelir.
Tabii bir savcı ile Cuma namazı çıkışı karşılaşmak iyi bir şey midir yoksa adalet adına kötü bir şey midir, her insanın buna farklı farklı cevapları olabilir. Pek modern bir okur pek ala şöyle diyebilir: “Savcılar camiye namaza gitmemelidir. Halkın içine karışırsa, onlarla yakınlık kurarsa karşısına bir dava vesilesi ile o camide, çarşıda tanıdıkları hakkında bağımsız, özgür karar veremeyebilir. Özellikle küçük yerlerdeki savcılar zinhar camiye gitmemeli, hele beş vakit cemaate asla devam etmemelidir.” Bir başka okur da “Memlekette inançlı savcıların bulunması güzel bir durumdur. Sayıları daha da artar inşallah” diyebilir. Başörtüsü yasağı meseleleri gündemde iken kızların okulda başörtülü olmamasını savunanlar kamuda daha da başörtülü olunmaması gerektiğini dillendirmeye başlamışlardı. Adeta tersinden “bütün başörtülüler tehlikelidir; bazı başörtülüler daha tehlikelidir.” söylemini dillendiriyorlardı. Başörtülü hakimlerin davalarında tarafsız davranamayacaklarını söylüyorlardı. Başörtülü hakimler, dindar savcılar… Bunlara alışık mıyız, Türkiye buna hazır mı?
Valla açık söyleyeyim; benim kafa fazlasıyla hazır: Başörtülüleri bilmem ama bence tüm savcılar dindardır. Dindar olmayan savcı bulamazsınız. Biraz fazla uçmadınız mı diyeceksiniz. Biraz uçmuş olabilirim. Zira direkt Kaşgarlı Mahmud Üstadımın sayfalarına uçtum. Üstad diyor ki Divanu Lugatit Türk’te “savcı” peygamber demektir. Daha doğrusu şöyle yazmış: “Savcı: Cenabı Hakk’ın resulü. Kökü hadis, kelam, mesel anlamına gelen “sav” kelimesidir. Nitekim Peygamber bunları aktaran kişidir.” Lugatte “sav” kelimesine beş madde açılmış. Kıssa, hikaye, risale (mesa), Kelam ve hadis manaları verilmiş. Hadis derken de haberler, sözler manası verilmiş. Peygamber için neden “savcı” kelimesinin kullanıldığı tekrar izah edilmiş. Buradaki izahta Peygamberin kıssalar anlattığı, hadisler söylediği, Allah’ın kelamını aktardığı ve meseller sunduğu belirtilmiş. Ve bir beyit verilmiş:
“Bilge erin savların algıl öğüt
Edgü (Eyi) savı eylese özge siner”
Bilge adamın, erin savlarını sözlerini, kelamını öğüt olarak al
Güzel sözleri, iyi savları eyleyiverse, hayatına geçirebilse özüne siner.
“Savcı” kelimesinde peygamber anlamının olmasından başka ilginç bir durum daha var. Türk Dil Kurumu eski başkanı değerli hocam Prof. Mustafa Sinan Kaçalin bize üniversite yıllarında bir gün derste şöyle demişti: Peygamber Farsça bir kelimedir. Haber getiren, taşıyan demektir. Kelimenin Arapçasında “nebi” ve “resul” kelimeleri vardır. Yani Arapçada peygamber ile ilgili iki kelime vardır. Türkçede ise üç kelime vardır: Elçi, Savcı ve Yalvaç.
Bu durum bir üstünlük göstergesi sayılabilir mi? İnsana öyle bir his veriyor olsa da bunu bir üstünlük saymamak lazım. Buradan “demek ki Türklere daha çok peygamber gelmiştir” tartışması çıkarılabilir mi? Çıkaran çıkarabilir. Benim öyle bir gündemim yok. Biz Peygamberimiz, Server-i kainat Efendimizin bize getirdiği haberlere bakar, O’nun bize peygamber bildirdiklerini peygamber biliriz. Başkaları üzerinde peygamber miydi değil miydi diye istifham, tartışma oluşturmayız.
Elçi ve yalvaç için Divanu Lügatit Türk’te ne denilmiş ona da bakalım, sözü hitama erdirelim:
Yalvaç yalavaç şeklinde geçiyor. “Yaş ot yanmaz, elçi öldürülmez” anlamında bir atasözü de örnek verilmiş. Elçi için kullanılan kelime lugatte “yalavar”. “Elçi” kelimesi geçmiyor Divanu Lügatit Türk’te. Güzeller güzeli ballı, tatlı kitap Muhammediye’de “elçi” şöyle geçiyor:
“Şehidna dediler külli edip birliğine ikrar
Buyurdu gönderiserem size ben elçiler iblağ”
Divanu Lugatit Türk’ten öğrendiğimize göre Türkçede “arkış”, “yumuş” ve “yazı” kelimelerinde de elçi anlamı varmış.
*Pazartesi günü Rasim Özdenören ile Giresun’dayız, Kitap Fuarında. Giresun ve çevresindeki okurlarımızı beklerim.