Bugün zor bir işe gireyim; buğday kelimesini çözmeye çalışayım diyorum. Buğday kelimesinin sadece seslerine bakarak manasının belirmesini sağlamak nerdeyse imkansız. Bundan önce birkaç kez kelime ile boğuştum, kendini ele vermedi. Beni el mi gördü, ne etti, bilemedim. Bahaeddin Ögel’in Türk Kültür Tarihine Giriş kitabında buğdayın çeşitleri anlatılıyordu. Buğdayın hangi kökten geldiğine dair bilgi verilmiyordu. Ögel’in mezkur kitabı Türk kültürü ile ilgili birçok kelimenin kökenine dair bilgiler bulunması bakımından da kıymetli bir kitap.
Kelimeyi Altay Türkleri buuday, Türkmenler bûday, Azerbaycan ve Kerkük Türkleri buğda, Tatarlar buray, boray ve boday, Başkurtlar boyzay, Çuvaşlar puri, Kırgızlar munda, Kalmuklar bayr, Macarlar buza şeklinde kullanıyormuş. Kelime Sırpçaya da bogda olarak geçmiş.
Divanü Lügatit Türk’te buğday kelimesi geçer ve Kaşgarlı Mahmut şöyle der: Barsgan Türkleri buğday diyemez, budgay der. Ben Barsganlardan değilim diyenler bu söz ile sınanır. Kaşgarlı Mahmud’un doğduğu Barsgan şehri bugün Kırgızistan’daki Işık Gölünün güneyinde bir şehir. Kırgızlar bugün buğdaya u sesini biraz uzatarak buuday diyorlarmış. Yani Kaşgarlı zamanında kullandıkları ikinci hecedeki “g” sesi düşmüş. Esasen Orta Asya’da birçok Türkçe kelimede ikinci hecedeki g sesi varlığını sürdürmekte. Anadolu Türkçesinde çoğunlukla bu “g”ler kalkıyor.
Gelelim tekrar buğdaya. “Buğ” kökünden zihnimizi yokladığımızda çoğumuzun hatırına ilk gelecek kelime muhtemelen buğudur. Biz Yaşar Çağbayır’ın TİKA yayını on ciltlik sözlüğüne bakalım: buğ, buğa, buğu, buğanak, buğansalık, buğay, buğar, buğaz, buğcut, buğday, buğduruk, buğız, buğluk, buğmuk, buğnümek, buğra, buğrut, buğsukmak, buğsurmak, buğun, buğuntu, buğur, buğursamak, buğursumak. Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünde bu 26 kelimenin 6’sını bulabiliyoruz. Buğdan türeyen kelimelerin çoğunu gündelik hayatımızdan çıkarmışız da farkında bile değiliz.
Başkan anlamındaki “buğ” kelimesini “başbuğ” kelimesinden tanıyoruz. Buğdayın başağı ile baş anlamına gelen buğ arasında baş olma bakımından ilişki var mı, bunu bir soru olarak koyup geçelim şimdilik. “Buğanak” kelimesi şiddetli yağmur için kullanılan bir kelimemiz imiş. Sağanak kelimesini hatırlayacak olursak “buğanak” ile “sağanak” kelimelerinin ek yapısının benzeri fonksiyonlar görsterdiğini düşünebiliriz. Fakat buğanakta yağmur bulutu anlamı da varmış. Havanın yağmur bulutu ile kapalı olmasına buğanak deniyormuş. Hatta yağmur sonrası topraktan çıkan buhara da buğanak deniyormuş. “Buğanak”ı Yaşar Çağbayır “boğ-nak” şeklinde ele almış. Buradan boğmak ile bunalmak arasındaki irtibat yoklanabilir. Havanın boğucu olduğunu da söyleriz, bunaltıcı olduğunu da söyleriz. Bu ilişkiyi kurmaya çalışıyorum zira “buğuntu” diye bir kelimemiz daha var, sıkıntı anlamına gelen. Boğa kelimesini ağızlarda buğa ve buka şeklinde siz de duymuşsunuzdur.
Buğansalık kelimesi ilginç bir kelimemiz. Yokluk halinde işe yarayan, az bulunan anlamına geliyormuş kelimemiz. Bulmak kelimesi ile irtibatı var mı diye düşünmeden edemiyor insan.
Kuyu derinliğindeki buzul yarığına “buğay” deniliyormuş. Çıkrıktan sıyrılarak çıkarılan ip yumağına ise buğcut diyormuşuz. Buğcut kelimesi bana çizginin en güzel şiirini yazan değerli büyüğümüz Hasan Aycın’ın ilk albümünün ismini hatırlatıyor: Bocurgat kelimesini. Ağır yükleri çekmek için manivela ile döndürülen ve döndürüldükçe çekilecek şeyin bağlı bulunduğu urganı kendi üzerine saran çıkrık anlamına gelen bocurgat için Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü Rumca diyor. “Buğcut”u “bocurgat”ın ağızlarda bozulmuş şekli olarak düşünmek doğru olacak gibi görünüyor. Pınar kelimesini buğar, bunar şeklinde söyleyenler de oluyormuş.
Buğdayın nereden geldiğini daha iyi hissedebilmek için buğ kökünü yoklamaya devam edeceğim.