Pınar kelimesini buğar, bunar şeklinde söyleyenler de oluyor. “Buğduruk” diye ilginç bir kelimemiz var. Ağaçlar çiçek döktükten sonraki küçük meyvelerine “buğduruk” deniliyor. Hamam için “buğluk” diye bir kelimemiz var. Buğluk buğulu yer anlamından hareketle oluşan bir kelimeye benziyor. Kadınların takındığı altına da “buğmuk” deniyor. Büngüldemek dediğimiz suyun yerden kaynayarak çıkmasına “buğnümek” de deniliyor. Burada pınar kelimesini buğar şeklinde telaffuz eden ağız ile büngüldemeke buğnümek diyen ağzın aynı olduğunu görmek mümkün.
Buğra kelimesi de ilginç bir kelime. Damızlık erkek deve anlamına geliyor kelimemiz. Deve ile ilgili bir kelime olunca insan ister istemez Arapça mıdır diye düşünmeden edemiyor. Deve Divanü Lügatit Türk’te tewe şeklinde yazılmış. Tew kelimesinde düzmek, düzenli olmak gibi bir anlam görüyoruz Kaşgarlı’nın lugatinde. Hatta tew tek başına hile, düzen, dalavere demek. “Ol etig şişga tewdi” cümlesi mesela “o eti şişe dizdi” demek. Tewren ise örülmüş ipliğe deniliyor. Buğranın neden deve demek olduğunu hemen çıkaramayabiliriz belki ama şu bilgileri de ekleyeyim, oradan bir yol açılır belki: Derleme Sözlüğüne baktığımızda buğu yabani inek için de ceylan için de kullanılan bir kelimemiz. Erkek geyik için de kullanılıyor. Buğra ise hindi için de arslan için de kullanılmış. Burçin ise dişi ördek için de kullanılıyor ceylan için de. Hatta burcın Lehçe i Osmani’de “karaca ahunun dişisi” diye geçiyor. İşte hendek işte deve, çöz kelimeyi çözebilirsen. İşte buğra işte burçin. Tuncer Gülensoy’da da Nişanyan’da da Burçin kelimesinin “bur” kısmının bozdan geldiği ifade edilmiş. Fakat ben içinde “bu” “buğ” kökünün bulunduğu hayvanların acaba “boğa” kelimesi ile alakası var mı diye düşünmeden edemiyorum. Ördeğin boğa ile irtibatlı olduğunu düşünmek kolay olacağa benzemiyor ama burçini de ekleyerek inek, öküz, deve, aslan, ceylan ile boğanın aynı kökten geldiğini ifade edebiliriz en azından. Boğa buğra ilişkisine Tuncer Gülensoy da işaret etmiş Köken Bilgisi Sözlüğünde. Boğa kelimesine Gülensoy’un sözlüğünden bakınırken “boğaça” kelimesi ile karşılaşıyorum. Poğaça kelimesinin boğaçadan geldiğini söylüyor Gülensoy. Buralara buğdaydan geldik ama boğaçaya yolumuzun düşeceğini hiç tahmin etmezdim. Nişanyan poğaçaya İtalyanca “focaccia”dan gelir diyor. Hasan Eren ve Tietze de Balkan dillerinden geldiğini söylüyor poğaçanın. Tuncer Gülensoy ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Poğaçanın yerel ağızlarda bohça olarak geçtiğini, hamurun içine konulacak katkı konduktan sonra bohça gibi kapatıldığını anlatmış. Ayrıca boğmaca böreğini de zikretmiş. Nişanyan poğaça kelimesinin ilk görüldüğü eser olarak Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sini gösteriyor.
Bu poğaça bohçasının içinden çıkmak kolay görünmüyor. Gülensoy’un safında mı yer almalı, Nişanyan Tietze ve Hasan Eren’in mi, bilemedim. Buğday ile poğaça arasında kök bağı var mıdır, hiç emin olamıyorum. Hamurları aynı olabilir mi? Hamurlaşmada buluşuyor olabilirler.
Buğ kökünden kelimeleri yoklamaya devam edelim: Buğra diyorduk. Buğradaki “ra” eki neyin nesi? Turna sürüsünün başındaki erkek turnaya da buğra deniyor. Fakat bu buğra farsça. Hem baş anlamı olacak hem de kelime farsça olacak. Aklın alması oldukça zor görünüyor. Buğsukmak kelimesi ateşin alev almayıp duman çıkarmasına deniliyor. Buğsurmak ise az bulmak, küçük görmek anlamına geliyor. Kapalı yer içindeki dumanın dışarı atılması için yapılan baca deliklerine ise buğun deniliyor. Buğuntu sıkıntı anlamına gelirken buğur ise hem damızlık deve anlamına geliyor hem de develerle yapılan taşımacılığı ifade etmek için de kullanılıyor. Buğursamak ise dişi devenin doğurmak istemesini ifade etmek için kullanılan bir kelimemiz.
Tebrik ve duyuru: 4 yıldır sürdürdüğümüz Yunus Emre Divanından haftalık etimoloji derslerimiz bayram sonrası ücretsiz olarak Beşiktaş’ta başlayacaktır. Katılmak isteyenler asimgultekin@gmail.com a mail atabilirler. Bayramınız mübarek olsun.