Kısmak ile sıkmaktan buralara geldik. Isınmak ve ısırmak ile alakalı “ıs” kökünü yokladık. Şimdi de “sık” kelimesinin kökündeki “-ık” kısmını değil de baştaki “s” sesinin kalkmadığı hali ile sondaki “-k” sesinin kalktığı hali kelimeyi nerelere açıyor, bunu yoklayacağım.
Böyle yaparak Türkçede sadece bir sesin değişmesi ile kelime kökünün hangi hareketleri ve anlamları kazanıverdiğini görme imkanını bir kelime kökünden bile olsa yakalamış olacağız. Bunu yüzlerce kelimeye uyguladığımızda Türkçede seslerin tek tek anlam potansiyelini daha rahat görmüş olacağız. “Sı-” ile başlayan kelimelerimiz bu hareket kabiliyetini zengin bir şekilde görmemize imkan veriyor. Bazı kelimeler ise bu hareketliliği zengin bir şekilde görmeye pek müsait olmuyor. Şüphesiz bunun da çeşitli önemli sebepleri var. Bu dile getirmeye çalıştığımız hususu örnekler üzerinden açıklamaya çalışayım:
Yumuşak g gelince kelimemiz “sığ” oluyor. Sığır, sığınak oradan geliyor. “K” gelince sık oluyor, sıkıntı, sıkı, sıklam.
“N” gelince sınık, sınamak, (Sırp) sındığı, sınıkçı.
Sıra, sırt, sırça, sırık, sırma (saç), sırıtmak, sırnaşık, sırtarmak sır’dan türeyen bildiğimiz, manalarını henüz unutmadığımız kelimeler. Sıv’dan sıvamak, sıvazlama (sakalını sıvazlama), sıvı, sıvışmak gibi kelimelerin türediğini görebiliriz.
Sıy’dan sıyırmak, sıyrık; sız’dan sızı, sızlamak kelimeleri ilk akla gelebilecek kelimeler. Sıçan kelimesinin köküne ve türevlerine pek girmeyeyim.
Bunlar tanıyabildiğimiz, kolayca zihnimizden çağırabileceğimiz Türkçe kelimeler. Bir de aklımıza kolay kolay gelmeyecek kelimelerimiz var, unuttuğumuz kelimelerimiz:
Sıb’dan meyve sapı anlamına gelen sıbıç, atmak, fırlatmak anlamındaki sıbıtmak, ahmak anlamındaki sıbız, tüfek namlusu, kaval, düdük, boru anlamındaki sıbızgı; sıd’tan koyundan kuzularken gelen yapışkan su için, şişmanlar için ve yerli yersiz ağlayanlar için kullanılan sıdalak, sade süssüz anlamında sıdam, kötü giyimli anlamında sıdarasız, diş etleri arasındaki açıklığı ifade eden sıdıg, kırılmak anlamına gelen sıdırılmak, yumurtayı yağ içine kırmayı ifade eden sıdırmak kelimeleri türüyor.
***
“Sım” mızıkçılık anlamında sımızmak, yenmek, sındırmak anlamında sımak, sisli hava anlamında sımar. Kedi için sımcak diye bir kelimemiz varmış, düşünsenize. Bulgur çekilirken değirmen taşı üzerinde kalan iri buğday parçalarına sımıdır diyormuşuz. Şaşkına sımırtlak diyormuşuz. Kabuklu yemiş içine sımış, ayçiçeğine sımışka, bebek lazımlığına sımkıç, sivrisineğe sımsak, sımsımrak ise bir yemek adıymış; somurtkana sımsırık diyormuşuz.
Sındıka kertenkele, sındıraç bülbül, sındırıcı (katil), sındırgı (bozguna uğranılan yer) sıngı (öç), sınık (kemik) demekmiş.
Titreyerek dökülmeyi, abuk subuk konuşmayı sıpır sıpır kelimesi ile ifade ediyormuşuz. Sıpıtmak tutarsız, güvensiz demek imiş. Sıpıyan ise tembel.
Sıpkarmak suyu bir dikişte içip bitirmek imiş. Kaygan, cilalıya sıpsırlak diyormuşuz. Sıpsığlam (sapsağlam, sapasağlam değil de sıpsığlam) ince, uzun ve biçimsiz demekmiş. Bu sapasağlam kelimesinin Dede Korkut’ta sapasağ şeklinde kullanıldığını gördüm geçende. Bu tip günümüzdeki kullanımların biraz daha farklısı kullanımları önceki yüzyılların metinlerinde görmek ayrı bir hoş oluyor.
Sırga, sırıç, sırıncan, sırınsı, sırnaç, sırnaş, sırpmak, sırsatmak sır ile başlayan kelimelerden unuttuklarımızın sadece bir kısmı.
Sıs’tan sısat diye bir kelimemiz varmış, sıkıntılı anlamında. Sıska Arapçadan geliyormuş.
Sıtma sadece hastalığın adı değil, erkeklerin dışa giydiği gömleğe de deniliyormuş. Sıttırma da deniyormuş bu gömleğe. Sıtma dediğimize kelimenin Türkçe olduğunu düşünebiliriz ama sıttırma dediğimizde setretmekten Arapça olduğunu düşünmek de imkan dahiline girmiş olur. Sıtmakta kırmak anlamı varmış. Ayrıca tükürmek, ödü patlamak gibi anlamlar da varmış. Çünkü sıtra ceket, sıtrasız örtüsüz manasında dilimize girmiş Arapçadan.
“Sıy” köküne bakmıştık ama sıydan artık unuttuğumuz kelimeler de var: sıyıcı (kırıp parçalayan), sıyık (çuvaldız), sıylan (dalsız, budaksız düzgün ağaç), sıymak (kırmak), sıypın (dik, yalçın), sıyrıntı (son doğan çocuk), sıysız (onursuz).
Sızgıç (kavurma), sızgı (çizgi, damla, sızıntı), sızga (küçük dere yatağı), sızgan (sivilce)…
*Salı günü Sındırgı’da, Sındırgı Kitap Fuarındayım inşallah.
*Pazartesi akşamı 18.00’de Üsküdar FİKSAD’da Yunus Divanından Etimoloji Dersimiz var.
*Çarşamba Üsküdar Baraka Kültür Evinde saat 18.00’de sadeleştirilmemiş metinlerinden Dedem Korkut, 19.00’da ise Saltukname okuyacağız. Katılmak isteyenler dilevietimoloji@gmail.com a kendilerini tanıtan bir mail atabilir.