Bebekler için neden “Allah bağışlasın” diyoruz? İlk günaha, yasak meyveden yeme günahına ortak değil bizim itikadımıza göre insan. Allah neden anasına babasına bağışlasın? Neden Allah annesini babasını bağışlasın demiyoruz da anasına babasına bağışlasın diyoruz. Bu ifadeden ortada anne babanın affedilmesinin söz konusu olmadığını da anlayabiliyoruz. Çocuğun bağışlanması meselesi söz konusu. Meselenin çözümü kelimeyi tam da gerçek anlamında algılamakta: Allah bebeğinizi size bağlasın, hemen alıvermesin; “ş” sesi ile de süreklilik, devamlılık anlamı kazandırılıyor “bağlamak” kelimesine.
Peki Allah’ın anne babasına bebeğini bağışlamasını anladık, ya büyükleri, yetişkinleri bağışlamasını istememiz neyin nesidir? Allah’tan bizi bağışlamasını istediğimizde ne demek istemiş oluyoruz? Cevabını Arapça vermek kolay: Affetmesini istemiş oluyoruz. Affettiğinde peki bizi mi affetmiş olacak; günahımızı mı? Bunun da cevabını bulmak kolay; bizi de günahımızı da… Affetmek kelimesi ikisine de gidiyor, yakışıyor, uyuyor. Ya bağışlama kelimesi üzerinden yoklayalım şimdi bir de: Allah’ın bağışlamasını dilediğimizde günahımızı mı bağışlamasını istiyoruz, bizi mi? Kelimeyi içinde taşıdığı gerçek anlamını yani bağlamak anlamını ve “ş” sesinin bağışlamak kelimesine kattığı “bağlantıyı sürdürmek” anlamını ön planda tutarak bu yoklamamızı yapalım lütfen: “Allah’ım günahımı bağla” mı demiş oluyoruz; “Allah’ım beni bağla” mı demiş oluyoruz? “Beni sana bağla” mı demiş oluyoruz; beni bağla, kapat, engelle anlamında bir duada mı bulunuyoruz?
Bir de lütfediniz, bahşediniz anlamında bir bağışla var; adınızı bağışlar mısınız dediğimizde adınızı bahşeder misiniz demiş oluyoruz. Bahş kelimesi Farsça bir kelime; acaba Türkçeye bağış olarak geçmiş olabilir mi? Yaşar Çağbayır sözlüğünde bahş ile bağışı bir almış; hibede bulunmak, teberru, armağan anlamındaki bağışın Farsça bahşiş kelimesinin de kökü olan bahş’tan geldiğini söylemiş. Ben emin olamadım açıkçası. Neden? Zira “Allah’ım bahşet” diyen, diyebilen bir ağız “Allah’ım bahşet” ifadesini zamanla “Allah’ım bağşet” yapabilir, o dediğinden de bir şey anlamaz; “Allah’ım bağış et” şekline çevirir çevirse bile. Oradan “bağış et”i “bağışla” şekline çevirmesi biraz zorlu bir yol. Tabii Allah’ın bağışlaması bahşetmesine de mâni değil, üstelik bağışlaması da O’nun bir bahşıdır.
Biraz dağıttım ama toparlayıp başa döneyim; baş kelimesini bağış olarak değil bağaş olarak görmeyi tercih etmemizin bir zararı var mıdır, bu soruda duralım. Baş kelimesini bağaş olarak telaffuz etmiyoruz ama açılımının a sesini uzatarak baaş şeklinde olabileceğini ihtimal dahilinde tutalım. Çok değerli sanatçımız Ömer Karaoğlu’nun söylediği Tamer Duman bestesi “Baaşım gövdemden, etim tırnağımdan kalbim bedenimden ayrılaana dek” dizelerindeki gibi başlar büyük bir yola konuldukça ölümsüzlük yolculuğu başlar.
Baş kelimesinin açılımını, nereden geldiğini bulmak, baş ile baş etmek kolay değil. Açıkçası uzun zaman çözemedim baş kelimesini. Oysa şeklen irdelemek kolay: “-ş” ekini kaldırıp “ba-” köküne bakarız ya. Bundan da baba, bacı, baç, badi, bağ, bahadır, bak, bal, bala, balta, bam, banlamak, banmak, barak, barış, bas, baş, bat, bayılmak, baz gibi kelimelere ve bunların daha da son ek alarak türemiş şekillerine yol alırız ya da baştaki “b” sesini kaldırıp “aş” köküne bakarak b’den başka ç-aş, ç-aşıt, d-aş, h-aşlama, k-aş, k-aşıma, k-aşağı, ş-aş, t-aş, y-aş kelimelerine ulaşırız. C-aş genç, delikanlı demek, ç-aşıt casus demek, d-aş d-aşra, dış, dışarı yani t-aşra kelimesinin ilk hali. Şaşmak, şaşı çok ilginç, çok güzel bir kelime. Müsait bir zamanda irdeleriz inşallah. Yaklaşık bunları buluruz Bunlar arasındaki irtibatı güçlü bir şekilde kurmak kolay değil. Bu yüzden kelimenin kendisini hızlı bir şekilde çözmek kolay olmuyor. “Ş” ekinin baş kelimesine nasıl bir anlam kattığını bu yüzden çok sonradan fark edebildim.