Dilimizin zayıfladığından, insanların artık dillerini zengin bir şekilde kullanamadığından dem vuranların 30 yıldır ağızlarından düşürmedikleri bir ezber var, bir şehir efsanesi: İnsanımız artık 500 kelime ile konuşuyor isimli bir temcid pilavı bu. Bilumum sağcıların ve sağcılaşma yolunda gidenlerin dilinden eksik olmayan bir pilav. Yahu, kim saymış, kim ölçmüş, nerede istatistiği tutulmuş; oraya baktım doğru düzgün bir sayı yok buraya baktım net, belirgin bir araştırma yok. Bazı araştırmalar var, onlar da da çıkan sonuç 500 değil; en azı 1500-2000! Kendim çevremdeki insanlardan saymayı denemeye kalkıştım, o da kolay iş değil. Ama birkaç deneme sonrası şunu fark ettim: Gençlerin 500 kelime ile konuştuğunu iddia edenler kesinlikle doğru söylemiyorlar.
Amerika’da yapılan bir araştırmada günde 16 bin kelime konuşulduğu tespit edilmiş. Bunun beşte dördü mükerrer kelimeler olsa 3200 kelime kullanıyor olur. Nitekim 2005’te Türkiye’de yapılan bir araştırmada ilkokul 5. Sınıfta bir öğrencinin 1000 kelime kullandığı tespit edilmiş. Mükerrerler ile bu sayı 7200 kelime imiş.
Öyle tahmin ediyorum ki sayı asla 500 kelime değil, bunun çok daha fazla üstünde.
Şunu es geçiyoruz: Mesele az kelime kullanmak çok kelime kullanmak değil. Elbette çok kelime biliyor olmak bir göstergedir. Ama aslolan kelimeleri onlara zulmetmeden, onları israf etmeden kullanmaktır. Onların bize Allah’ın emaneti olduğunu bilerek kullanmaktır. Hakkını vererek kullanmaktır. Bu beş yüz kelime mi kullanılıyor bir günde yoksa bin beş yüz kelime mi, tartışmasını konu edinişim bir yana; ben beş yüz kelime kullanılmasını çok buluyorum. 500 ne kadar yüksek bir sayıdır, farkında mıyız. 500 kelimeyi bırakın, 100 kelimeyi bırakın, 50 kelime ile konuşabiliyor olsak bunun şükrünü verebilir miyiz, emin değilim. O kadarcık kelimenin dahi şükrünü verebilmekten aciz kalırız. Ben 50 kelimenin bile az olmadığını düşünüyorum. İnsan o kelimelerinin hakkını verebiliyorsa neden o az kelime sayılsın.
“Az ye, az uyu, az konuş” nasihatinin en temel öğütlerden olduğu topraklarda 500 kelime ile konuşan insanları başımın tacı ederim. “Çok ye, çok uyu, çok konuş, çok tüket”in ilke olduğu topraklarda ise bir kelime bile fazladır, israf olacaktır. Az kelimeleri var diye şikayet edilen tipler, anlıyorum, sabır, şükür bilmeyen, kadirşinaslık nedir bilmeyen insanlar, eyvallah. Haklısınız. Ama mümkünse onların kelimeleri 500 kelimeyi geçmesin zaten. Fakat onlar da 500 kelime ile konuşmuyor: En az 1500- 2000 kelime ile konuşuyorlar. Bunu da göz ardı etmeyelim.
Elbette insan on binlerce kelimenin içerisinde yaşamak, Yunus Emre’den, Fuzuli’den, Aşık Paşa’dan, Nabi’den, Evliya Çelebi’den, Abdülkadir Geylani’den, Eşrefoğlu Rumi’den, Niyazi Mısri’den, Sadreddin Konevi’den, Mevlana’dan, Hafız’dan, Sadi’den, Attar’dan, Hariri’den, Ragıb el İsfahani’den, İbn Arabi’den, Kemal Paşazade’den, İsmail Hakkı Bursevi’den, Şeyh Galib’den, Sezai Karakoç’tan, Necip Fazıl’dan, Asaf Halet’ten, Abdurrahman Arslan’dan, Cahit Zarifoğlu’ndan, Kazancakis’ten, Proust’tan, Kierkegaard’dan, Eliot’tan, Dostoyevski’den, Thoreau’dan, Faulkner’den cümlelere, mısralara sahip olmak ister. Tüm insanlar büyük fikir adamlarının, ediblerin, şairlerin, hikmet adamlarının cümlelerinin deryasına açılsın isterim. Az kelime ile yaşamaya çalışıyor olmak, az konuşmak bunları yapmaya engel değil. Hazreti Ömer’in bir ayeti bir ayda ancak hazmedebildiğini hatırlayalım. Söz orucu, sükut orucu tutanları hatırlayalım. 40 gün ve bin gün çileye halvete girenleri, 10 gün itikafa girenleri düşünün. Dilinde binlerce kelime ile boş boş konuşan birilerini değil de dilinden günde bin kez “tevbe estağfirullah” tesbihatı eksik olmayan dervişleri, nineleri, anneleri düşünün…
Kelimelerin kadrini bilmek gerek. İş kelimelerin çok olmasında değil; onları duyabilmekte, onları hissedebilmekte. “Bu bana Rabbimdendir” diyebilmekte…