Eskiden iş seyahatlerine büyük bir heyecanla bakardım. Biraz Hollywood etkisi biraz takım elbise giyme arzusu karışık, önemli bir “iş” için başka bir ülkeye gitmek ve ya bir toplantı için uçağa binmek kendi içinde bir cazibeye sahipti gözümde. Aslında hala biraz var, ama her yurtdışına gittiğimde, özellikle Avrupa'ya, aynı can sıkıcı hatırlatmayla karşı karşıya kalmak beni cidden üzmeye başladı.
Bizim gençlerimiz gerçekten bu hayatı yaşamıyorlar.
Tamam her şey para ve alım gücü değil, ama para ve alım gücü her şeyi etkileyen bir durum. Çalıştığında karşılığını almak, çalışmadığında aldığın keyfi etkiliyor. Rahat bir evde uzanabilmek, ayakta geçirdiğin saatlerin yükünü hafifletiyor. İşine kolayca ulaşabilmek, daha temiz hava solumak, daha sağlıklı yemekleri ucuza yiyebilmek, daha az maddi korkuyla dışarıda yemek yiyebilmek, içebilmek…
Neyse liste zaten uzun. Aslında canımı sıkan hayat koşulu farkı değil, canımı sıkan memleketimizdeki kıyaslanan gençlerin genel hal ve tavırları. Bu yüzyılın yeni uyuşturucusu sosyal medya ile beraber enflasyon ve geçim kaygısı insanların ruh sağlığına knockout bir yumruk vuruyor. Haline şükretmeye çalışan birisine her saniye daha güzel bir hayat telefon ekranından atlıyor, maddiyattan uzak bir hayat seçen insanları da toplum dışlıyor. Seçenekler sadece kısıtlı değil, adeta yok. Ya para babası, ya zavallı, ya seksi bir hayat, ya da ekran sapığı.
Normalde bu sessiz çığlıklara derman olmaya çalışan siyasetçiler, farklı ekonomik ve sosyo-kültürel vaatler ile seçim kazanıyor zaten. Ben çok umutlu değilim açıkçası, bence orta sınıfın erimesi aslında sadece Türkiye'nin siyasi kararlarıyla alakalı değil, malum bütün dünyada gençler benzer seviyelerde umutsuzluğa kapılmış durumda. Peki orta sınıfın erimesinin sonuçlarından kaçmak isteyen bir genç ne yapabilir? Benim naçizane görüşüm:
Genel yapay zeka, yani kendi parametrelerini genişletip kendi kendine öğrenebilen bir model ortaya çıkmadan önce, yerel sınırlamaları olmayan, genellikle teknoloji sektörüyle bağdaşık olan işlere ve onların yapı taşları olan bölümlere yönelmek çok avantajlı. Bu arkadaşlar da işlerini yapay zekaya kaybedecek, ama teknoloji entegrasyonları ve ekonominin uyum sağlaması uzun seneler alacak. O zamana kadar belki cebe attıklarınla keyif yapabilirsin sonra. Yurtdışında olan firmaların ucuz iş gücü arayışı için Türkiye ne yazık ki iyi bir hedef olmaya başladı. 2-3 senelik iyi bir yazılım mühendisi (sadece üniversite ismi değil, kendi öğrenmiş de olabilir) yurt dışında olan bir firmanın ucuz iş gücü olarak nitelendireceği 3-4 bin dolara çalışabilir Türkiye'de.
UZUN VADELİ ÇÖZÜM?
Açıkçası yapay zekanın gidişatına bağlı. Genel yapay zekanın her iş kolunu hükmetme çabası içerisinde, bence işinin bir parçası yaratıcılık olan bölümlere ve iş kollarına girmek çok mantıklı. Beynimizin gücünü hala hafife alıyoruz, senelerin bilinçaltı deneyimleri, aktif öğretiler, kıyas yeteneklerimiz ve empati yeteneklerimiz çok güçlü. Yapay zeka iyi bir bina planı çıkartabilir, ama dünyanın zenginleştikçe estetik ve kullanışlı binalar çizecek mimarlara ihtiyacı her geçen gün daha da artıyor.
Aklımızın özellikleri teknoloji vasıtasıyla her gün değersizleştikçe, kalbimiz ve ruhumuz değerleniyor. İnsan olmanın bu kopyalanamaz özelliklerini kullanmayı bilenler, bu dünyada hep güzel hayatlar edinecekler.